Veliler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır!

Dün itibarıyla Türkiye'ye dair bütün umudum öğrenci velilerinde;

Önlerine konan ilk sandıkta "Bu kadar da olmaz" derler artık diye ümit ediyorum. Canlarını daha fazla yaktırmazlar; öyle ya canlarından can sonuçta pervasızca hırpalanan o çocuklar!

***

4 milyon 900 küsur bini; yani neredeyse 5 milyonu ortaokullarda, 5 milyon 800 küsur bini; yani neredeyse 6 milyonu da liselerde olmak üzere, aşağı yukarı 11 milyon öğrencinin geleceğini dolaysız, direkt olarak etkileyecek yeni sistemi duyup da, bu öğrencilerin sadece anne babaları -ki 20 milyonun üzerinde seçmene denk geliyor- bir ayar verme, evlatlarının hayatını deneme tahtasına döndürenlere had bildirme kararı alsa, bildiğiniz hükümet düşürüp, hükümet kuracak bir güçteler aslında!

Daha işin başında, "Nitelikli okulları hedefleyenler merkezi sınava girecek" diyerek, sınava girmeyen öğrencilerin "niteliksiz okullarda eğitim göreceğinin" ilan edilebildiği bu pişkinlik sistemini takdir etmeyeceklerdir;

Güveniyorum onlara!

***

Haydi anne-babalar, görev başına!

Türkiye Cumhuriyeti'nde "kilit" sandığımız, "garantör" sandığımız, "dip dalgasının fitilleyicisi" sandığımız, "kanaat önderi" sandığımız ne devasa -kıymetleri kendilerinden menkulmüş meğer- isimler, ne şaşalı kurumlar yapamadı; siz, bütün ideolojik, siyasi tarafgirliklerin çok üzerinde olan haklı kaygınızla, çocuklarınızın hayatlarını kurtarmak üzere değiştirirsiniz belki ülkenin kaderini!

Çocuğunuzu sınava sokmayı reddederseniz, bölgenizde belirleyeceğiniz beş "niteliksiz(!)" okuldan birinde okumaya mahkum edip, sonra da adını "veli tercihine bağlı serbest kayıt sistemi" koyarak aklınıza hakaret etmelerine daha fazla göz yummazsınız herhalde değil mi!

***

Bi soralım bakalım

Sınavla girilecek "nitelikli okul" sayısı sınırlandığına, daha çok öğrenci, daha az okula girebilmek üzere yarışmak durumunda kaldığına, yani rekabet katlandığına göre, nasıl olacak da bu yeni sistem çocukları "özel ders", "kurs" gibi maddi prangalardan kurtarmış olacak acaba?

***

"Yol"suzluk...

Erzincan'daki konuşmasında, "50 bin köyümüz var hepsine de gidiyoruz, hepsinin yolu, suyu var.. Millete, memlekete hizmet bu" diyen Sayın Başbakan'dan rica ediyorum; öyle çok uzağa değil, yolu düştüğünde, -tabii aracı yolda kalmadan ulaşmayı becerebilirse- Beypazarı'na bağlı turistik merkezlerden "Yaşayan Köy"e gitsin bir de...

***

Yak bütün kitapları...

Yazdıklarından dolayı Ahmet Hakan'a saldırdılar...

Yazdıklarımızdan dolayı YENİÇAĞ'a saldırdılar...

Yazdıklarından dolayı Barbaros Şansal'a saldırdılar...

Yayınladıklarından dolayı Kırmızı Kedi Yayınevi'ne saldırdılar...

Sergi bastılar...

Yazdıklarından dolayı İhsan Eliaçık'a saldırdılar...

Son olarak, hem de ülkenin en prestijli kitap fuarında, yazdıklarından dolayı Sabahattin Önkibar'a saldırdılar...

Önce şunu bir anlamamız lazım;

Bu yozluğa "dur" demek, güçlü bir itiraz yükseltmek için saldırıya konu kişi/kurumların yazdıklarını, söylediklerini, savunduklarını, kendilerini konumlandırdıkları yeri benimsiyor olmak gerekmiyor.

Ben, Önkibar'ın gazetecilik tarzını benimsemeyen biri olarak kınıyorum, TÜYAP İstanbul Fuarı'nda, Kırmızı Kedi standının maruz kaldığı kepazeliği mesela!

Taşlar, sopalar, yumruklar, tekmeler, silah bazen -zemin hangisine müsaitse işte- ve tabii illaki böğürmeler;

Ee sonra?

Ne oluyor?

Hangi kutlu hedefe varılmış oluyor; sonuç?

Korku mu salmış oluyorlar?

Had mi bildirmiş oluyorlar?

"Adalet"i mi sağlamış oluyorlar kendilerince?

Yoksa acizliklerini mi ilan etmiş oluyorlar aslında cümle aleme!

Kaleme karşı kalemle savaşamayacak kadar cahil olmanın hırsı mı bu?

Kitabı kitapla yenemeyecek kadar çapsız olmanın sonucu mu?

Söze karşı söyleyebilecek bir tek aklı başında, mantıklı sözü olmayınca mı kaybediyor insanoğlu böyle kontrolünü?

Bunun güçsüzlüğü mü "güç gösterisi" zannederek yeltendiği ilkelliğin güdüleyecisi?

"Adalet" dediğin şey, sadece silahların eşit kullanılabildiği mücadelelerin sonunda tecelli eder halbuki!

İstersen yeryüzünün bütün kitaplarını yak; içinde yazanı çürüten bir tek satır not düşememişsen tarihe "zafer" değil "barbarlık" olarak anılır adı gelecek nesillerce...

Yazarın Diğer Yazıları