Vergi gelirleri nasıl arttırılır? -1-

2002 yılında meydana gelen ve “57. Dönem Hükümetinin” sonunu hazırlayan ekonomik kriz sonrasında gözlemlediğimiz gelişmeler, siyasilerin çok kısa süre önce tecrübe ettiğimiz bu krizden ders almadıklarını gösteriyor.
“Siyaset adamlarının, devlet adamı”  gibi davranıp davranmadıkları noktasındaki ince ayrıntı aslında ekonomik konularda siyasilerin aldıkları kararlar ve uygulamalar incelendiğinde ortaya çıkmakta. Soyut bir kavram olan “devlet” tüm kurum ve kuruluşları “devletin kuruluş felsefesi ışığında” hareket ettikleri sürece ete ve kemiğe bürünmekte ve var olmaktadırlar. 
Devletlerin bir “kuruluş felsefesi” olduğu gibi, o devletleri ayakta tutan yegâne unsur da “vergi gelirleridir”. Buradan hareketle, vergi gelirlerinde eşitsizliğin egemen olduğu bir ülkede “devlet felsefesinin korunması mümkün değildir”. Devleti devlet yapan ve her bir bireyinin, kurum ve kuruluşlarının uymak zorunda olduğu anayasasındaki “eşitlik ilkesinin” çiğnenip çiğnenmediğinin başlıca göstergesi de yine  “vergi gelirlerindeki eşitlikle” özdeşleştirilebilir.
Buraya kadar verdiğim örneklerden de anlaşılacağı gibi, hem bu dünyada hem öbür dünyada  “hakkı yenen insanların”  ellerinin iki yakasında olacağı ilk bakanlar  “Maliye Bakanları”  olacaktır. Hem maddi hem de manevi olarak ele alındığında en donanımlı olması gereken bakanlıkların başında Sağlık ve Maliye Bakanlıkları gelir. Bilim göz ardı edildiğinde birisi insanların hayatlarını tehlikeye atarken, diğeri vergisel eşitsizliklerden dolayı insanların önce maddi sonra da manevi tüm yaşamlarını altüst etmektedir.
Konumuz “vergisel eşitsizlik” olunca, burada hem devlet hem de çoğu özel sektör temsilcilerinin tanımadıkları “turizm sektörünü” ele almak istiyorum. Maliye Bakanlığı, personel yapısı özenle seçilmesi gerekenlerin en başlarında gelmektedir. Bu bakanlıkta yetkin olmayan, eğitimi eksik hiçbir bireyin çalışmasına göz yumulmamalıdır. Şu partinin bu partinin adamı temelinde istidam yolu kapalı olmalıdır.
Bilfiil içerisinde olduğum “turizm sektöründe” akla hayale gelmeyecek “Maliyeci” komedilerine tanık oluyorum. Denetim yapacak olan birimlerin bindikleri arabaları eğer gözünüz iyi görüyorsa beş yüz metre öteden fark edebilirsiniz. Kullandıkları arabaların üzerine o kadar büyük “MALİYE”  diye yazıyorlar ki, bunu bir türlü anlamış değilim. Ambulansın ve jandarma araçlarının üzerindeki yazılardan bile daha büyük yazı karakterleri kullanıyorlar.
Araçların üzerine kocaman “MALİYE”  yazarak vergi eşitsizliğini, kayıt dışı ekonomiyi çözemezsiniz. Özellikle 2003 yılından sonra çoğunluğu yabancı sermayeli şirketlerin eline geçmiş olan “tatil köylerini, yabancı tur operatörlerini” nasıl denetleyeceksiniz bunun alt yapısını oluşturmanız gerekli. Maliye denetimini etkin kılmak için, denetim memurlarını çalıştıkları bölge dışına göndermek bir çözüm gibi gözükse de aslında “turistik geziden” öteye gitmemektedir.
Turizm bölgelerinde görev yapan Maliye görevlileri özellikle “turizm sektörü ile ilgili meslek içi eğitimden geçirilmek sorundadır. Bu eğitimlere seyahat acentelerinden, konaklama tesislerinden, alışveriş merkezlerinden ve turist rehberlerinden temsilciler davet edilerek, öncelikle turizm sektörünün çalışma şartları öğrenilmelidir” . 
Yoksa bildik görüntüler aynen devam eder, görevi “mali denetim” olan görevlilerin “bindirilmiş kıtalar misali” üç beş araç dolusu görevli ile şehir meydanlarına gelip, oradan işletmelere dağılmaları günümüzde hiçbir gelişmiş ülkede göremeyeceğimiz “garip bir denetim yöntemidir”.
Turizm sektörünü denetlemek için lütfen önce  “sektörün yapısını ve işleyişini hele bir öğrenme zahmetinde bulunun”.

Yazarın Diğer Yazıları