Vergisiz turizm

Hükümet edenlerimizin her yıl “kayıt dışının yoğun olduğu sektörleri, kayıt altına alma çabalarını hep takdirle karşılamışımdır”. Fakat iyi niyetli olarak başlayan bu girişimler hiçbir zaman istenilen oranda “kayıtlılığı yaratamadı”. Bu başarısızlıkta en büyük sorumluluğu olanlar hükümet edenlerimizi yanlış yönlendiren bürokrat yapısıdır. Hiçbir saha çalışması yapmadan, sırf kafalarında yazdıkları “kayıtlı ekonomi senaryosuna” göre mevzuat değişikliklerine zemin hazırladıkları için, bu başarı bir türlü sağlanamamakta.
Kayıtlı ekonominin var olabilmesi için  “vergi veren vatandaşın birinci sınıf vatandaş olarak görülmesi gerekir”, vatandaşın devlete karşı tek ama tek görevi üretmek ve vergi vermek temelinde değerlendirilmelidir ki; vatandaşlar arasında ayrımcılık yapıldığı fikri oluşmasın. Fakat gelişmekte olan ülkelerin temel sorunu ya etnik kökene ya da iktidar gücüne yakın olanların “birinci sınıf sayılması paradoksudur”.
Devletin bekasının en önemli unsur olduğu, o devletin birer parçası olmaktan öte hiçbir ayrıcalıkları olmayan vatandaşların bireysel gelecek kaygısı yerine, devletin ve gelecek kuşaklara nasıl bir devlet ve ülke bırakılacağı kaygısının öğretilmesi ve hissettirilmesi gerekir. Üreteni ve vergi vereni ödüllendirmeyen, onu koruyup kollamayan, önünü açıcı kararlar almayan bir devlet etme yöntemi, süreç içerisinde devletin ve otoritesinin yok olmasına neden olacaktır.
Devletin otoritesinin yok olması sadece vergi temelinde değerlendirilmemelidir. Bakanlıklar tarafından alınan kararların, Ankara’dan yerele ulaştıktan sonra valilikler ve kaymakamlıklar yetkisi ile yeniden değerlendirilmeleri, asıl sorunun kaynağını oluşturmakta. Bir şehirde bakanlık kararı uygulanırken diğer bir şehirde o yerin mülki amirinin aldığı karar uygulanmakta, bu da uygulamadaki farklılıklar nedeni ile haksız rekabet ortamlarının oluşmasına sebebiyet vermekte.
Bugün itibari ile turizm sektöründe tam da bu keşmekeşlik yaşanmakta. Bazı tanımların muğlak olması, kimin neyi nereye kadar yapma yetkisinin olduğu konusunu karmaşık hale getirmekte. Son alınan kararlarla, deniz üzerindeki ve altındaki faaliyetlerin TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) denetimi dışına alınması bunların en başta geleni. Oysa ki “tur veya gezi kelimesinin” ne anlama geldiği ve bu organizasyonlar sırasında nelerin gerekli olduğu net bir şekilde ortaya konmuş olsa, bu karışıklık daha baştan çözümlenmiş olacak.
Bugün içinde bulunduğumuz durumda, eğer tekne ile su üzerinde tatil yapıyorsanız bu TÜRSAB denetimine tabi değil, demek ki su üzerinde ve altında yapılan faaliyet “seyahat faaliyeti” olarak kabul edilmiyor. Herhangi bir araca binerek yapılan tüm yolculuklar  “seyahat faaliyeti” olarak kabul edilmelidir. Sadece kara taşıtları ile yapılan yolculuğu  “seyahat” olarak kabul ederseniz, o zaman hava ve deniz araçları ile yapılan tüm yolculuk faaliyetlerini kayıt dışına itmiş olursunuz.
Demek ki, öncelikli olarak Maliye Bakanlığı’nın ülkemizdeki kayıt dışılığı önleyebilmesi için, diğer bakanlıklarla koordineli olarak çalışıp, kavram kargaşasına mahal verecek durumları ortadan kaldırması gerekir. Kavramlarda muğlaklığa bir son vererek işe başlayabilirler. Ondan sonra en çok kayıt dışılığın olduğu turizm sektörü kolaylıkla kayıt altına alınacak ve sonuçta ülkemiz kazanacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları