Viran Kalpler ve Garipler Sokağı, Deli Celal'in başı

Türkân İldeniz'in en ünlü şiiridir "Viran Kalpler Sokağı", bir dönem dillerde olmuştur, sonra unutulmuştur. Oysa unutulacak bir şiir değildir. Yeniden yayınlarsak bana hak vereceksiniz:

"Yani o ne ki/Sanki -o- ağzında kahkaha çiçeği/Öyle geçilmez viran kalpler sokağından/Bak bu sokak adından belli/Bu ad bu sokağa sebebsiz verilmedi/Seninse saçların SAMSON/Güzelliğin APOLLON/Sırtındaki parka değil, marka/Zaten marka konuşuyorsun baştan ayağa -Baban sağ olsun/Burcun sağlam, yıldızın parlak/Şanslı doğmuşsun aslanım şanslı/Cebinde bol sıfırlı çekler halay çekiyor/Sen de kafayı çekiyorsun gece gündüz/Neşen gıcır, keyfin keka/Allah ziyade etsin ama/Başka hayatlara hiç mi saygı yok sende/Dikkatini süsünden ayır da biraz/Durup şöyle etrafına bir göz at/Bak bakalım var mı burda sendeki şatafat/Burda bahar gelmeden başlar güz/İşte tanı bu gençleri:/YETER-KADER-HİCRAN-NALAN-GARİP-FAKİR/Kimi yetim kimi öksüz/Hepsi alacakaranlıkta işe gider gelir/Kavruk yapılı gözleri sönük, avurtları çökük/Sen de nisbet yaparcasına/İriyarı, besili/Şen şakrak haşarı, uçarı, aylak/Bir de ağzında kahkaha çiçeği/Üstüne üstlük/Ne sakar şeysin sen öyle/Koskoca kentte başka yer yokmuş gibi/Tut da bu sokağa tosla/Bundan böyle besmeleyle çık yola/Hadi aslanım bas git, sana uğurlar ola/Bas git havanı başka iklimlere at/Koskoca kentte sokak mı bulamadın/Burda olmaz/Cakanı git de kendin gibi çakallara sat/Bu sokak adından belli/Bu ad bu sokağa sebepsiz verilmedi"

"Viran Kalpler Sokağı" bana hemen Oktay Akbal'ın "Garipler Sokağı" adlı romanını çağrıştırdı, Akbal Usta, o romanında, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yeni yeni gecekondulaşan İstanbul'un bir sokağını her yönüyle anlatır, öyle bir anlatır ki, o günlerin ayrıntılı tarihi serilir önümüze. İstanbul'a yoksul ve garip düşen Anadolu insanları savrulmakta, çetinlikler içinde yoğrulmakta, ülke yozlaşarak kabuk değiştirmekte, çarpık kentleşmekte...

Böylesi sokaklar bugün anlatılmıyor. Yok mu?  Yok olur mu, varoşlar yani şehreküstülerde ne öyküler var, ne öyküler... Var da, bugünün şairi, yazarı, hatta gazetecisi oralara sırtını dönmüş. Ve bence Türkiye'nin asıl sorunu da bu, oraların nabzını yalnızca tarikat ve cemaatlerle AKP tutuyor. Tutuyorlar ve dinciler beyinleri uyuşturuyor, AKP yasal sadaka ile teslim alıyor...

Neyse... Biz yine şiire dönelim... Şair Celal Sılay'a Bursa Işıklar Askeri Lisesinde okurken "Napolyon Celal", "Deli Celal"  derlermiş. Deli Celal, Beyoğlu'na çıktığında kadınlara, kızlara bağırarak laf atarmış. Deliliğinin farkında imiş ki, sonraları başından yakınan "Başım" adlı bir şiir yazmış ve bu şiir onun adıyla özdeşlemiş adeta. Şiir şöyle:

"tutup saçlarından başımı/ibret pazarlarında gezdireceğim/boyun eğmiştir... ümit etmiştir... diye/bu gafil başı teşhir edeceğim.

dimdik duramadığı için kulların karşısında/Allah bu sırıtkan baştan utanacaktır/yüz karası olmakta devam etmemesi için/başım taşlar altında parçalanacaktır

gafleti resmediyor sırıttıkça başım/iyi temennilerle bakıyor şuna buna/eminim selamlamak için/aramaktadır/seyircileri içinde bir aşina

tutup saçlarından bu sırıtkan başı/kaldırımlar üstünde gezdireceğim/boyun eğmiştir, ümit etmiştir... diye/bu zelil başı teşhir edeceğim."

Yazarın Diğer Yazıları