Ya ikna gerekiyor ya da feragat...

Yazılarımda sık sık 'yanlışa yanlış' demenin önemine vurgu yapmaya çalışıyorum… Üstelik o 'yanlış' kimden gelirse gelsin… Kendimce çifte standarda karşı mücadelem var ve başkalarına yapılan 'yanlış'lara sessiz kalan ama kendi nasırına basılınca feryadı koparan düşünce dünyasına mesafeli kalmaya özen gösteriyorum…

'Kimsenin yanlışı' 'benim doğrum'dan üstün değildir… 'Benim yanlışım' da 'kimsenin doğrusu'ndan üstün olamaz… Bunu yazı yoluyla kaç kere tekrarladığımı hatırlamıyorum bile… O halde iş başa düştü ve İYİ Parti kurucularından Ali Lapanta konusunda aynı tavrı sergilemek bir mecburiyet hâlini aldı…

***

Rahmetli Yazıcıoğlu dosyası hâlâ bir yara olarak ortada duruyor… Sevenleri bu dosyanın sürekli savsaklanmış ve karara bağlanamamış olmasından son derece rahatsız ve öfkeli vaziyette adalet arıyor… Hiç dinmeyecekmiş gibi süren öfkenin hedefinde doğal olarak hükûmet vardı… "Kazadan kaza çıkarmayın" türünden alaycı bakışları ve sallamaları bu kitle hiç unutmadı, hafızasına kazıdı… Sırf bu yüzden, Yazıcıoğlu'nun sevenlerinin önemli bir kısmı sosyolojik anlamda AKP tabanıyla çok benzeşse de referandumda 'hayır' oyu verdi…

O insanlar nezdinde Yazıcıoğlu dâvâsı işte bu kadar 'belirleyici' özelliğe sahip… Bu anlamda bir türlü gerçekleşmeyen adaletin izini sürmeyi namus meselesi gibi görüyorlar… Haklı olarak adaleti teşvik etmesi gerektiği hâlde bu titizliği göstermeyen, umursamayan, hatta konuşulmasından rahatsız olan siyasî iktidara da oldukça mesafeliler…

***

Devlet eliyle bir türlü adalet gerçekleşmeyince, rahmetli Yazıcıoğlu'nun arkadaşları ve sevenleri kendi elleriyle, tırnaklarıyla kaza kaza suçluları ortaya çıkarmaya çalışıyorlar… Konuyla ilgili büyük bir kesim,  dönemin Adana Jandarma Komutanı olan Ali Lapanta'nın aramaları yanlış tarafa yönlendirdiğini düşünüyor… Onların gözünde suçlulardan birisi de Ali Lapanta…

Lapanta'yı ve ailesini tanıyan bir kısım ise onların ülkücü olduğunu, Yazıcıoğlu'nu sevdiğini, sırf bu yüzden görevi olmamasına rağmen çalışmalara katıldığını, bir yanlış varsa merkezden koordinat gönderilen yerde aranması gerektiğini öne sürüyor…

Doğruyu ortaya çıkarmak, o bir türlü tamamlanamayan adaletin işi… Şahsen kendisini aklayacak da, suçlayacak da bilgilere sahip değiliz… Savcılık veya avukatlık yapacak durumumuz da yok… Sıkıntı şu: Ortada tamamlanmamış bir dâvâ ve Ali Lapanta'nın da şüpheli olduğuna inanan, son derece ısrarlı bir kitle var…

İşte tam da bu aşamada İYİ Parti'ye kurucu yapılması tartışma doğurdu… Rahmetli Yazıcıoğlu'yla Meral Hanım'ın abi-kardeş düzeyindeki ilişkilerini bilen insanlarda hayal kırıklığına ve kızgınlığa yol açtı… Yazıcıoğlu dosyasıyla ilgilenmeyi pek sevmeyen yandaş medya birden maden bulmuş gibi istismara ve yeni partiye saldırmaya başladı…

***

İnsanî ve hukukî anlamda da siyasî anlamda da tartışmaya açık ve hücum etmesi gereken partiyi gereksiz yere 'savunma pozisyonu'na sokan bir adımdı bu… Ayrıca bu bir vicdan meselesi olduğu için sayı hesabına bakılmayacak bir adımdı…

Bu durumda ne yapılmalı? Ali Lapanta, bütün bildiklerini kamuoyuyla paylaşarak, olayın tamamını aydınlatamasa bile, kendisiyle ilgili şüpheleri ortadan kaldırmayı, kendisini 'şüpheli' gören kitleleri ikna etmeyi deneyebilir… Dosyanın tamamına vakıf olan Yazıcıoğlu ailesiyle bir araya gelerek onları ikna edebilir… Ya da kendisi masum olduğunu bilse bile, bu tartışmaların yeni partiye zarar verebileceğini düşünerek, dâvâ tam anlamıyla sonuçlanana kadar kuruculuktan feragat edebilir…

Aksi halde hem yıllardır bu dâvâyı savsaklayan siyasîlere ve yandaş medyaya koz verilmiş olacaktır, hem de tırnaklarıyla kazıya kazıya adalet arayan bir kitlenin öfkesi dinmeyecektir… Hiç şüphe yok ki, sessizlik, zamanla unutmayı veya kabullenmeyi sağlamayacaktır… Bunu düşünen varsa yanılır… O yüzden 'ikna' veya 'feragat'ten başka yol görünmüyor…

Yazarın Diğer Yazıları