Yabancı kaçak çalışanları koruma yöntemleri

Yıllardır Türk insanına “bacasız fabrika” diye sunulan “turizm sektörü” artık Türk insanının elinden kayıp gitmiş bir durum almaya başladı. Devlet adına veya devletten aldıkları yasal yetkilerle kendilerine maddi ve manevi kalkan oluşturan beceriksiz ve kendi çıkarını devlet çıkarının üzerinde gören asalaklar yüzünden, bu kayıp gitme son yıllarda daha da hızlandı.
   Dünyanın süper gücü olan ülkeler devletin bekası için gerekli olan stratejik kurumları ellerinde tutup satmazken veya batan kurumları devralırken, bizim politikacılar elde avuçta ne varsa satmanın erdemli bir siyaset olduğunu topluma anlatmaya devam ediyorlar. Bu satışların turizm sektörü ayağı beni yakından ilgilendiriyor, çünkü 1988-1991 yılları arasında dönemin iktidarı kendi papatyalarına ve parti yandaşlarına 30 milyar dolar “turizm yatırım kredisi dağıttı”. Bu krediler dağıtılırken yapılan propaganda ise “yeni istihdam alanları yaratmak” için olduğu yönündeydi.
   Derken, Türkiye ve özellikle Güney ve Batı sahillerimizin birçok yerinde “turizm yatırımı yapıyormuş gibi görünmek için” temeller atılmaya başlandı. Bugün hâlâ gelip o tarihlerde temelleri atılan ama bir türlü bitirilmeyen alanları görebilirsiniz. Birinci Irak işgalini bahane eden bu krediciler, o dönemde turizmin olmayacağı öngörüsüyle aldıkları kredilerle kayıplara karıştılar.
   “Verdiysem ben verdim”, “Ülkeye çağ atlatıyoruz” gibi hiçbir demokrasi kültüründe göremeyeceğimiz diktatör ağızlarını en demokrat ve liberal geçinen iktidarlar döneminde gördük. Başlangıçta pek anlayamadığımız ama süreç içerisinde yabancı çalışanların yaptıklarını incelediğimizde, aslında ülkemiz yararına bir şey yapmadıklarını, yanlış tanıtım ve saptırma bilgiler verdiklerini bilakis kendi ülke vatandaşlarından öğrendik.
   Daha önce bir yabancı çalıştırabilmek için en az “on Türk vatandaşı sigortalı çalışanı olması” mecburiyetini, dönemin Turizm Bakanı Erkan Mumcu yasal değişiklik sağlayarak bir yabancı çalışana beş Türk vatandaşı sigortalı çalışan değişikliğini getirdi. Yani sayıyı yarı yarıya yabancılar lehine azalttı. Ama kendisine sorarsanız en başarılı Turizm Bakanlığı onun dönemlerine denk gelmektedir.
   Fakat işin en komik tarafı ülkemizde devlet edenlerin birbirinden bihaber olmasından kaynaklanıyor. Maliye Bakanlığı’nın turizm yörelerindeki görevlileri turizm sektörüyle ilgili o kadar bilgisizler ki; hâlâ ellerinde kara çantalarıyla ve beşer-altışar kişilik ekiplerle baskın yaparcasına işletmelerin içine “dalıyorlar”. Bu görevlilere, “Ya arkadaşlar siz hep bakkal ve restoranlara baskın yapıyorsunuz, neden kapasiteleri bin-iki bin olan tatil köylerine gidip mali denetimde bulunmuyorsunuz” diye sorduğumuzda hiçbir yanıt alamıyoruz.
   Aynı şekilde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerini hiçbir zaman yabancı tur operatörleriyle çalışan Türk tur operatörlerinin işletmelerini burada kaç sigortalı çalışanınız var diye denetlediklerini görmedim. Oysa ki, orta ölçekli bir yabancı tur operatörü küçük bir bölgede en az on tane yabancı temsilci çalıştırıyor, bunun anlamı o yabancı tur operatörünün Türkiye’de işlerini yaban yerli ortağının en az elli Türk sigortalı çalışanının olması zorunluluğu var.
   Görüldüğü gibi yabancıların eline geçmiş olan tatil köylerini mali anlamda denetlemeyen bir Maliye Bakanlığı ve yabancı kaçak çalışanların ülkemizde cirit attığı bir ortamda yabancıları denetlemeyen bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile ne yapılabilir. Birisi kısa yoldan zam yaparak vergi toplamayı kendisine ilke edinirken, diğeri de asgari ücretle ve emeklinin maaşını nasıl en aza indiririmin derdine düşmüşler.

Yazarın Diğer Yazıları