Yalan, baskı ve yandaşa kıyak nelere kadirmiş

Kamu çalışanlarının maruz kaldığı hak gaspları, baskı, sürgün ve kıyım sonucu oluşturulan büyük kaos ortamında çalışanların haklarını korumadan uzak yandaş sendikalar güçlendirildi. Bizzat hükümet tarafından adres olarak gösterilen bu sendikalara yönelmeyen çalışanlar özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nda olduğu gibi çıkarılan kanun ve yönetmeliklerle toplu kıyımlarla ve görevden almalarla yüz yüze bırakıldı. Görevden alınan uzmanlaşmış idarecilerin yerine idarecilikten bihaber yandaş sendika üyesi olmaktan öte bir özelliği olmayan kişiler atandı. İktidarla omuz omuza yürüyen bu sendikalar çalışanların haklarını koruma yerine kamuda kadrolaşmayı tercih etti. Bu olumsuz gidişat karşısında bu dönemde MEMURLARIN alım gücü %30, ÖĞRETMENLERİN de %40’tan fazla azaldı. Gerçek böyle olmasına karşın hükümet, çalışanları enflasyona ezdirmediğinden dem vurmaktadır.
AKP iktidarının baskı ve taraflı tutumlarıyla oluşturduğu yandaş sendikalar, yandaş medya ve yandaş entelektüeller aracılığıyla kamu çalışanlarını enflasyona ezdirilmediği hususu doğruymuş gibi kamuoyuna lanse edildi. Bunun sonucu olarak; kamu çalışanlarının yarısından çoğu açlık sınırında, geriye kalanların önemli bir çoğunluğu da yoksulluk sınırında çalışmaya mahkûm oldu.
2002 yılında yapılan 100 TL harcamanın 4 TL’si borç iken, bugün yapılan 100 TL harcamanın 54 TL’si borçla yapılan harcamaya dönüştü.
Düne kadar IMF’ye olan 23 milyar dolar borcu biz ödedik biz bitirdik diye kasılanlar, yine Türkiye’nin dış borçlarını ödeyip bitirmişler algısını tüm malum yandaşlarıyla yaratmaya çalışanlar; bugün 600 milyar dolara ulaşan dış borcu ağızlarına bile almamaktadırlar. Türkiye borçla büyürken bu gerçeği saklayarak milleti kandıranlar, birbirlerinin yalanlarını tekrarlayarak belirli bir kesimi kandırmayı becerseler de artık mızrak çuvala sığmamaktadır.
Kendi deyimleriyle orduya kendi iktidarlarında kumpas kurup bu davalarda savcılık yapıp, PKK’ya da gizli tanıklık yaptırdılar
12 yıl önce bebek katili olarak bilinen cani, iktidar tarafından sn diye anılmaya başlandı. Yetmedi, iktidara her dediğini de yaptıran terörist başı, iktidarın medet umduğu, yardım istediği biri haline getirildi.
Adına Acılım Süreci denilerek Güneydoğu’da asker, polis tüm güvenlik güçleri karakollara, kışlalara hapsedildi. PKK’nın alan hâkimiyeti sağlamasına ön ayak olundu. Alandan çekilen güvenlik güçlerinin özellikle askerin hafızası silindi. O bölgede yöreyi tanıyan yeni gelecek olanlara tanıtacak güvenlik gücü kalmadı. PKK’lı teröristler PKK’nın Suriye kolu PYD aracılığıyla milletimizin imkânlarıyla eğitilip donatılır hale geldi. Bu dönemde PKK ağır silah sahibi de oldu.
Senelerdir devletin yanında yer alan özellikle korucular ve Kürt kökenli vatandaşlarımız, PKK’nın insafına, daha doğrusu PKK’nın zulmüne terk edildi. O bölgedeki güvenlik güçlerimiz karakoldan kışladan dışarı çıkamaz hale geldi. Çıkanlar da ensesinden kurşunlandı. Korucular kaçırılıp işkenceyle öldürüldü. İktidarın bu konularda aldığı en etkin tedbir: Bu katliamların Millete duyurulmasını Mahkeme kararıyla yasaklamak oldu. Netice itibarıyla PKK bölgede kendi güvenlik güçlerini kurup idarecilerini atayıp, silahlı militanlarıyla yol kontrolleri yapıp vatandaşları yargılamaya bile başladı. Vergi toplayıp para basar oldu. En az üç-beş bin güvenlik gücü ile oralara gidip konuşabilen Başbakan, sanki sorumlusu başkasıymış algısı yaratmaya çalışarak muhalefetin oraya gidemeyeceğinden dem vurmaktadır. Evet, Güneydoğu’da 12 yıl sonunda güvenlik zafiyeti oluşmuştur. Bu zafiyetin tek sorumlusu da AKP Hükümetleridir.
Bugün PKK ile kirli pazarlıkların yapıldığının en bariz göstergesi, pazarlık konularının milletten saklanmasıdır. Zira pazarlık konusu yapılan hususlar milletin kabulleneceği türden değildir. Bu nedenle pazarlık konuları seçime kadar milletten saklanmakta ve PKK’nın bölge halkını baskı altına alıp sindirmesine göz yumulmaktadır. Belirli yerlerde PKK’nın özerklik ilan etmesi görmezden gelinmektedir. Çeşitli isimler adı altında iktidar ihanet sürecini uzatarak bölünme sürecini malum yandaş kesimleriyle birlikte Millete hazmettirme çabası içindedir. Bir başka çabası ise iktidarın PKK’yı tüm Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi konumuna getirme gayretidir.
Bütün bu olumsuzlukların en vahimi de AKP hükümetlerinin işlediği suçları Meclis’teki çoğunluğuna dayanarak çıkardığı kanun ve yönetmeliklerle suç olmaktan çıkarmasıdır. Bunun en bariz örnekleri, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra çıkarılan kanun ve yapılan mevzuat değişiklikleridir. Yine Devlet İhale Kanunu’nda 164 kez yapılan değişikliklerdir.
AKP iktidarı döneminde hukukun üstünlüğü yok edilmiştir. Mahkeme kararları, özellikle yürütmeyi durdurma kararları yok sayılmış ve Devletimiz bu sayede şaşaalı kaçak saray sahibi bile olmuştur. Sayıştay denetim raporlarının Meclise gelmesi, yolsuzluk ve hırsızlıkların üstüne gidilmesi engellenmiştir.
Hızını alamayan iktidar çıkardığı polisiye tedbir içeren kanunlarda, ’Makul Şüpheli’kavramını da koyarak vatandaşa aba altından sopa göstermektedir.
Ne diyelim... Kendi düşen ağlamaz.

Yazarın Diğer Yazıları