Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Yalan Expresi'nde talan huzursuzluğu

Nicedir patinaja başladık da, kimse itirafa yanaşmıyor. 

'Yalancı bahar' yerini 'hazin bir güze' terk etmeye hazırlanırken, kimileri başı önünde "Bu muydu yapmak istediğimiz?" suali ile derin düşüncelere dalmış vaziyette.

'Nostalji' treni, tepesinde kara dumanları yellendirerek son gara doğru yaklaşıyor.

'Tarumar edilmiş' yeşil alanları, 'istila altındaki' devlet mallarını ve 'üstüne yatılmış' tersaneleri, limanları, arazileri birer birer geride bırakan trenin her bir kompartımanında farklı sesler yükseliyor.

Kimi yolculuktan bitap düşmüş, kimi ufkun ötesinde 'başka bir dünya' arayışı içinde.

Koridorlarda "Benim bu trende işim ne?" diye soranları mı ararsınız, bir şekilde aşırdığı kol düğmeleri ve saati elinden çıkarmaya çabalayan tokatçıları mı?

Mendil arasına düğümlenen 'azığa' elini bile sürme fırsatı bulamamış bir hacı amca, başını cama dayamış hazin rüyalarda.

'Azık' dediğin nedir ki 'basit bir ihaleden' kotarılan yüzde bilmem kaçlık hisse ile bütün trenlere kumanya dağıtılır, kimse aç, açıkta kalmaz.

Zaten bu insanlar yıllardır "Bir lokma, bir hırka" diye tedip edildikleri için ötesini gözleri görmez.

Şükür sanki onlar için vardır.

***

Ama trenin ön vagonundaki kompartımanları öyle mi?

Orada öylesine farklı bir hava, öylesine efsunlu bir ortam ve öylesine 'rüyanın bitmeyeceğine' olan inanç tam ki olup bitenler umurlarında değil.

'Gemiciklere' yol vermek, 'villacıklara' çöreklenmek, 'plazaları', 'rezidansları', 'AVM'leri' kentlerin dört bir yanına serpiştirmek 'iktidarı tescil' anlamında hayli şey ifade ediyor olmalı.

Elhak, durmak yok, yola devam da 'her şeyin bitimli' olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

'Deniz' olarak bellenen 'devlet malının' da bir sonu var işte; 'dere yatakları', 'tarım arazileri', 'ormanlık alanlar', 'dağ dorukları' gün geliyor bitiyor.

Üstelik 'hoyratça bir istilanın' bedelini yeri geliyor 'canlar alarak' bitiriyor tabiat.

Herkese yutturabiliyorsunuz fakat tabiat öyle değil; günü geldiğinde bir sille, o 'sırtınızı dayadığınız' dağlar bile yer ile yeksan oluyor.

Hani vakt-i zamanında bir depremi bile ideolojik gözle değerlendirip  "Yetmedi mi?" diye soruyordunuz ya, gün geliyor bir bakmışsınız aynı felaket başınızda.

Bir sağanak sonrası dere, hırçın sularını daha yeni yapılmış binalarınızın üzerine sürüyor ve soruyor:

- "Yetmedi mi?" 

***

Tabii asıl cevabı verecek olan, ferman irad buyuracak olan din işleri ile ilgili kurumun başındaki zattır ki kendileri hiç topa girmemekte.

Meşgul bu aralar; ziyadesiyle 'yoğun girişimler' içinde; 'haktan', 'adaletten', 'merhametten', 'vicdandan' bahsedecek uzun uzun vakti olacak belli ki.

Ama bu aralar 'daha mühim' işler için paçaları sıvamış; Fener papazı ile el ele Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılışı için el altından yeniden kamuoyunu hazırlamanın planlarını yapıyor.

Boyunu aşan büyük laflar ediyor.

Batı Trakya'daki Müslüman Türklere reva görülen zulmün farkında; ama "Büyük devletler mütekabiliyet esasına göre hareket etmezler" vecizesini buyuruyor.

Güler misin, ağlar mısın?

Hani Hıristiyanlıkta bir düstur olduğu söylenir, "Sağ yanağına tokat atana, sol yanağını çevir" diye.

Bizimki de aynı şekilde, "Madem Batı Trakya'daki Türklere zulmediyorsun, dur ben senin ruhban okulunu açayım da gör" hesabı.

Anlaşılan o ki ruhban okulu açılır da 'dini bütün' Rum vatandaşlarımız olur diye umuyor zavallı ruhbanımız?

Zira 'dini bütün' Türk vatandaşlarının sayelerinde ne hale geldikleri ortada.

***

Tren hızla gara yaklaşıyor; ama yolcular bir 'huzur beldesine' ulaşmanın sevinci yerine, garip bir 'keşmekeş', bir 'hoşnutsuzluk' ve bir 'bedbinlik' içindeler.

Belli ki 'yola çıktıkları an' ile 'içinde bulundukları zaman' arasında çok ama pek çok şey beklenenin aksine gitmiş.

Dışarıya karşı 'görüntüyü kurtarma' çabaları sakın ola ki kimseyi aldatmasın.

'Bitimli' olan şeylere gönül bağlayanların zamanı geldiğinde 'bitmeye' mahkûm olduklarından şek ve şüphe mi var?

Yazarın Diğer Yazıları