Yalan rüzgârı!

İktidar ve onun etrafını tahkim eden kiralık kalemler, ’PKK şartsız geri çekilmeye razı edildi’diye bir hava oluşturmaya çalışsalar da, PKK yöneticileri kendilerine yakın gazete ve televizyonlara verdikleri demeçlerde durumun hiç de böyle olmadığını apaçık ortaya koyuyorlar.
Duran Kalkan kendilerine yakın bir gazeteye,  “İddiaların aksine Güney Kürdistan’daki gerillalar Kuzey Kürdistan’a gitmek istediklerini söylüyor. Geri çekilmenin başlayıp yürüyebilmesi için Öcalan’ın gerillaya doğrudan hitap edebilmesi şart. Bunu herkes bilmeli” şeklinde konuşmuş.
Duran Kalkan bırakın PKK militanlarının Türkiye sınırlarından dışarı çıkarılmasını, Kuzey Irak’ta bulunan militanlarının Türkiye’ye dönmesi gerektiğini söylüyor. Hatta Apo’nun İmralı’dan salıverilmesini söz konusu sürecin devam etmesi için şart koşuyor.
Kamuoyunun haklı olarak Başbakan’a sorduğu,  “PKK ile hangi konuları müzakere ediyorsunuz?”,  “PKK’nın silah bırakması karşılığında neleri vaat ettiniz?”  sorularına Başbakanın verdiği,  “PKK’ya hiçbir konuda söz vermedik” cevabı sizce kamuoyunu tatmin ediyor mu? Hakikatlerin üstünü örtme hususunda sicili bir hayli bozuk olan Başbakan’ı kamuoyu neden ciddiye alsın ve neden onun beyanlarına itimat etsin?
Başbakan’ın Libya krizinin derinleştiği günlerde Suudi Arabistan’daki bir üniversitede bulunan öğrencilere hitaben yaptığı konuşmada  “Libya’da NATO’nun ne işi var”  diyerek efelenmesinin üzerinden birkaç gün geçmişti ki kendisi de NATO üyesi olan Türkiye’ye sorulmadan İngiliz ve Fransız uçakları, NATO kararı çerçevesinde Trablusgarp’ı bombalamaya başlamış, Başbakan da alel acele Türkiye’yi bu NATO operasyonunun bir parçası haline getirmişti.
Gene Başbakan’ın Mısır’a yaptığı seyahatte gazetecilerin  “Sayın Başbakan, NATO’nun Patriot füze sistemlerini Suriye’ye yerleştireceği konuşuluyor, konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?” sorusuna,  “Bizim böyle bir talebimiz olmadı, olursa isteriz gelir” şeklinde cevap vermesinin ardından Patriotların Türkiye’ye geleceği ortaya çıkınca,  “Biz istedik geldi”  gibi zevahiri kurtarmaya yönelik kimseyi ikna edemeyen açıklamasını da hatırlamak gerekir.
Ve gene, şu meşhur Oslo görüşmeleri basına yansıdığı zaman Başbakan’ın,  “Teröristle görüştüğümüzü ispat edemeyen şerefsizdir!” şeklinde yaptığı açıklamadan kısa bir süre sonra, görüşmenin ses kayıtları yayınlanınca,  “Devlet istediği ile görüşür” şeklinde verdiği cevabı, diğer beyanları ile üst üste koyduğumuz zaman Başbakanın söylediklerine itimat etmemiz için elimizde hiçbir gerekçe kalmıyor.
Hükûmete yakın gazetecilerden Cengiz Çandar,  “Eğer bu ülkede Öcalan ile çözüm olacaksa, o da çıkacak. Türkiye en sonunda da Öcalan’ı hapisten çıkaracak ve siyasi aktör haline gelmesini kabul edecek”  diyor. Âkil adamlar olarak seçilen isimler ve gene hükûmetin etrafındaki gazetecilerin beyanlarına bakınca anladığımız şey, bunun pazarlığının yapıldığı ve gazeteciler vasıtası ile de kamuoyunun psikolojik olarak bu duruma şimdiden hazırlanmaya başlanmasıdır. Ki zaten PKK’nın üst düzey yöneticileri de bu konuyu devamlı gündeme taşıyor.
Bu saatten sonra bu husustaki beyan ne kadar inandırıcı olur bilmem ama Başbakan böyle bir durumun asla olmayacağı hususunda kamuoyuna bir teminat verebilir mi?
PKK ve BDP’nin yıllarca gündeme taşıdığı ve hâlâ taşımaya devam ettiği  “Ana dilde eğitim” ,  “resmi dil”  ve  “Kürt isminin anayasada tescili”  gibi hususlarda terör örgütüne herhangi bir teminat verilip verilmediğini bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey varsa o da; PKK ve unsurlarının yaptığı açıklamalar bunların gerçekleşmemesi halinde  “barış”  diye bir şeyin söz konusu olamayacağı yönünde.
Cemil Bayık’ın birkaç gün önce yaptığı açıklamada bunu teyit eder nitelikte. O açıklamada Cemil Bayık,  “Gerilla, amaçları doğrultusunda silah alarak dağlara çıkmış. Kürt kimliğinin tanınması, eşit, adil ve özgür bir yaşam istiyorlar. Bunlar olmaz ise gerillayı buna razı edemezsin. Onları ikna etmek çok zordur. Gerillanın geri çekilmesi için şimdiye kadar bu yönde bir adım atılmış değil”  sözleri ile de sürecin şartlarını gayet net ifade ediyor.
Türkiye’nin bütünlüğünü bozacak, -adına ister “barış”  ya da her ne derseniz deyin- bir sürecin somut olarak ortaya çıkması halinde, Başbakan’ın sıkça başvurduğu o bilindik kamuoyu oluşturma yöntemleri bu sefer sonuç vermeyecektir.
Türk milleti bu sinsi süreci büyük bir sabırla seyrediyor. Başbakan aklını başına almazsa çok kötü bir son kendisini bekliyor. Benden hatırlatması.

Yazarın Diğer Yazıları