Yalanlar

Bir milletin geleceği o milletin eğitilmiş insan gücüne bağlıdır. Bunu bilenler her türlü hesabını eğitim üzerine yaparlar. Bizim başka ülkelerden farkımız ise sayıları dahi bilmeyenlerin eğitim üzerine hesap yapıyorum diyerek elma ile armudu toplamalarıdır. Bu ise sonuçların yanlış çıkmasına neden olmaktadır.
Yapılan o yanlış hesaplar ki geleceğimizi karartmakta, çıkarcıların çoğalmasını sağlamaktadır. Bu durum ise demokrasiyi karanlığa, halkı açlığa sürüklemektedir. Vicdanların torbaya konmasına, cüzdanların kabarmasına neden olmaktadır. Söylenen yalanlar ise olayların tuzu ve biberi haline gelmektedir.
Bu durumun en bariz göstergesi ise son günlerde söylemlerle uygulamalardaki çelişkilerdir. Başbakan yaptığı ayaküstü açıklamayla dershanelerin kaldırılacağını söyleyip günlerce kamuoyunu tartıştırırken, Mili Eğitim Bakanı’nın üniversiteye girişte sınav sayısını dörde çıkaracağını söyleyerek çocukların zamanlarını daha çok dershanelerde geçireceğini ima eden açıklaması olmuştur.
Herhalde sınavın dörde çıkması daha çok dershane eğitimi demektir. Ayrıca bakanın, başbakanın söylediklerini yalanlamasının da bir başka yolu olsa gerek. Bu kopukluğun ve Başbakanın ben her şeyi bilirim, bakanlar da oralarda yasa gereği var mantığıdır ki Milli Eğitim Bakanı’nın bir beyanatıyla da çelişki daha net gün yüzüne çıkmaktadır.
Başbakan’ın methiyeler dizdiği, eğitimde bir çağ açtık dediği ve kamuoyunu günlerce oyaladığı 4+4+4 eğitim yasası ile ilgili, bakan kendisinin devre dışı bırakıldığını iddia ederek, adeta kendi bakanlığındaki icraatlarda hiçbir dahlinin olmadığını ifade etmektedir. Yani yasa gereği ordalar ancak yetkilerinin başbakanda olduğunu söylemeye çalışmaktadır.
Bakan yapılan bu değişiklikle birlikte Kur’an-ı Kerim’in seçmeli ders olmasından dolayı Arapçanın da otomatikman seçmeli ders olduğunu söylerken, İbranicenin ise seçmeli ders olarak okutulması için Talim Terbiye Kurulu’nda çalışmaların başlatıldığını ve Kürtçenin ise yabancı bir dil olmadığı için okullarda okutulması konusunda formül arandığını ifade ediyor.
Unutulan veya görmezcilikten gelinen ise, milletin, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirlerine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir toplum olduğudur. Ayrıca Prof Patrick D. Moynihan’ın ifade ettiği gibi “Bir bölgede çarşıda pazarda milletin devletin dili yerine yerel dillerle anlaşılıyorsa er geç bölücülük başlar” sözü sanki bizim için söylenmiş bir sözcesine ülkemizde bölücülük had safhaya çıkmıştır. Demek ki olayları görmek için göz gerek. Ayrıca o gözde milletin gözü olması gerek.
Başbakan eğitimle o kadar yakından ilgileniyor ki, devletin ileri gelen beş kişisinin 1863 yılında kurdukları, Türk tarihin ilk sivil toplum örgütü olan Darüşşafaka Cemiyeti’nin olağan kongresinde tüzük değişikliği yaptırarak cemiyeti kuruluş amaçlarının dışına atıyor.
Bu cemiyet ki 1873 yılında açtığı okulunda vatan uğruna şehit düşenlerden fakir ailelerin babasız çocuklarını alarak yatılı okutup millet hizmeti için insan yetiştirmektedir. Bu çabalarıyla cemiyet toplumumuza çokta değerli insanlar kazandırmıştır. Sanki bu gün vatan uğruna şehit düşen yokmuşçasına yaptırılan tüzük değişikliği ile ülkede yaşayan gayrimüslimlerin çocuklarına da bu kurumun kapısı açtırılmıştır. PKK’nın şehit ettiği insanlarımızın çocukları için ise başının çaresine baksın denmiştir.
Her fırsatta darbe dönemlerine çatıp mağdur olduklarını söyleyenlerin, o darbelerin ürünü olduklarını halktan saklayarak demokrasiden dem vuranlar. Darbe dönemlerinin eseri olan YÖK’e dokunmadığı gibi oralara yandaşlarını yerleştirerek nemalanmaya çalışmışlardır. Bugün  bu eserin çürüdüğü dahası kokuşmaya başladığı ise görmezlikten gelinmektedir.
Başbakana yöneltilen bir önergede üniversitelerdeki durum sorulduğunda, verilen cevaba göre son iki yılda 7 bin üniversiteliden 4.600’ünün okuldan uzaklaştırıldığı, 55’inin atıldığı söylenmiştir. Görülen o ki özerk üniversitelerde yargı yerine kararla yeni atanmış yandaş yöneticiler tarafından verilmektedir.
Başbakan bir eğitimci edasıyla kararları alıyor, yasalaştırıyor ve uygulamaya koyuyor. Yani ben her şeyi bilirim, yoksa halk beni başbakan yapar mıydı diyor. Ancak çok biliyorum deyip de çok yanılanlar gibi nedense hep de yanılıyor.

Yazarın Diğer Yazıları