Yalnız ve tek adam

Başbakan Tayyip Erdoğan, "öğrenci evi" tartışmasında siyasetteki ustalığını tekrar gösterdi. İç siyasette gündem belirleme kabiliyetinin sadece kendi tekelinde bulunduğunu ve partide tek adam konumunun su götürmez olduğunu bir kez daha vurguladı.
Yaklaşan seçimler öncesinde partisine, "ağanın sözü üstüne söz söylenmeyeceği", aykırı görüştekilerin itibarsızlaşacağı mesajını verdi. Mesaj öyle net ki, sağduyulu yaklaşımla sözlerinin altını doldurmak isteyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ı dahi silindir gibi ezip geçti.
Kendisinin Cumhurbaşkanı adaylığı hengamesinde, parti yönetimini ele geçirme planları yapan güç odaklarına, "Ben buradayım, bensiz başaramazsınız. Yerime kimin geleceğine ben karar veririm" uyarısında bulunmuş oldu.
Başbakan içki satışı, TV ve internet yayınlarında yaş sınırı, kürtaj yasağı ve üç çocuk doğurmanın teşvik edilmesi gibi konulardaki duruşunun muhafazakar ve milliyetçi kitleler tarafından desteklendiğini, hatta CHP seçmenleri arasında taraftar bulduğunu biliyor ve anketler de bunu doğruluyor. Üstelik benzer önlemler, vatandaşlarını ahlaki, sosyal ve psikolojik çöküş girdabından kurtarmaya çabalayan Amerika ve Avrupa ülkelerinde de uygulanıyor.
Öğrenci evleri konusunda da,sonuçta oyların partisine akacağından emin görünüyor Erdoğan. Siyasi tansiyonu önce yükseltip ardından düşürerek kitleleri şahsına bağımlı kılmayı öngören "kontrollü gerginlik" tuzağına en çok da CHP yönetimi düşüyor. Aslında yukarda bahsedilen söz ve icraatların gündem değiştirme taktiği olduğunu bilseler de, nedense Erdoğan'ın blöfüne rest çekme cesaretini gösteremiyorlar. Oysa son "başörtülü vekil" olayındaki tutumlarıyla olası bir krizin hem ülkeyi hem de CHP'yi sarsmasına izin vermeyerek süreci pekâlâ iyi yönetmişlerdi.
Tayyip Erdoğan'ın Gezi olayları, Kürt açılımı ve dershanelerin kapatılması sorunlarını diğerleriyle aynı kefede tartması ise beni cidden kaygılandırıyor. Erdoğan söz konusu sorunlarda parti içinde "safları sıklaştırır"ken, toplumsal faylardaki kırılganlığı tetiklediğini anlamıyor!
Gezi olayları TBMM'deki iktidar ve muhalefet partilerinin temsil yeteneğine gölge düşürdü, siyaseti sokağa taşıdı. Kervan yolda düzülür mantığıyla uygulamaya geçirilen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi toplumda bölünme algısını azaltmadı, aksine öfkeleri kabarttı. Dershanelerin kapatılması ise çocuklarını özel okulda okutmaya parası yetmeyen ana babaların "eğitimde fırsat eşitliği" ilkesine duydukları güvensizliği daha da pekiştirecektir.
Ülkedeki gergin siyasi atmosfer Başbakan'ın çevresinde, her nereye gitse peşinden koşacak militan bir kitle oluşturuyor. Seçim öncesi gerdiği toplumu ise seçimi kazandıktan sonra balkon konuşmasıyla yumuşatacağını düşünüyor. Putin örneğinden esinlenen Erdoğan, partisini kurumlaştırdığını sansa da, halkın yarı yarıya kutuplaşması, gelecekte olası sosyal patlamalara zemin hazırlıyor.
Başbakan, mitinglerdeki üslubuyla seçmen kitlesini kemikleştirerek partisini bir kez daha iktidarda tutabilir. Ancak partisine oy vermeyen yüzde 50'nin kırgınlığının öfkeye dönüştüğünü göremiyor. Öte yandan yalnızca istikrar beklentisiyle kendisine verilen ödünç oylar sığınacak yeni limanlar arıyor. Kararsızların yanaşacağı her iskeleyi tek tek ortadan kaldırmak ise kaçınılmaz akıbeti değiştirmez, sadece erteler.
Tek adam olmak siyasetçileri özendirebilir. Ancak liderin en zayıf anı zirvede yalnız kaldığı zamanlardır. Erdoğan'ın emrine amade partililerinin sayısı artsa da yakınında artık ona sahip çıkacak kimsesi kalmadı. Umarım bu aşamadan sonra 'yalnız usta'nın yanlışlarının bedelini millet ödemek zorunda kalmaz.

Yazarın Diğer Yazıları