Yanıyoruz

Yorgunluğumuzu gidermek için serinliğinde dinlenmek, temiz havasını soluyarak ciğerlerimize bayram yaptırmak, rüzgârının çıkardığı uğultularla uyumak, soğuk ve berrak sularından içmek adına koşarak gittiğimiz ormanlarımız.
Yaban hayatını gözlemlemek, mahlûkatı yakinen tanımak, kerestesinden faydalanmak, odunuyla kışın soğuk gecelerini sıcak geçirmek, dertlerimize deva olan otlarından şifa bulmak ve önlediği erozyonla bereketli topraklara kavuştuğumuz ormanlarımız.
Doğduğumuzda beşiğimiz, evimizde eşiğimiz, öldüğümüzde taşındığımız salacımız ve olmazsa olmazımız ormanlarımız.
Hasretleri gideren mektupların kâğıdı, yazdığımız kalemimiz, okuduğumuz kitabımız, haber aldığımız gazetemiz, yattığımız yatağımız, oturduğumuz koltuğumuz ve üzerinde çalıştığımız masamızın hammaddesi olan ormanlarımız.
Hayatımızın her safhasında yer alan, onsuz bir hayatın olamayacağı düşünüldüğünde ülkemizin değeri bir kez daha anlaşılmaktadır. Ancak bazılarının aç gözlülüğü ve bencilliği nedeniyle geleceğimizin susuz, havasız ve aç bırakılması sonucudur ki canlıların hastalanması ve yok olması kaçınılmazdır.
Ülkemizin yüz ölçümünün yaklaşık yüzde yirmi yedisinin ağaçlarla kaplı. Halbuki üzerinde bulunduğumuz iklim kuşağına bakıldığı zaman ormanlık alanlarımızın ülkemiz yüzölçümünün üçte biri kadar olması gerekmektedir. Bu da ormanlarımızla ne kadar ilgili olduğumuzun bir göstergesidir.
Oluşan bu durumun geçmişte çok daha farklı olduğu, bugünlere bizim ihtiraslarımız sonucu gelindiği tüm araştırmalarla tespit edilmiştir. Hırsımıza ve duyarsızlığımıza gem vuramadığımız müddetçe de yarınlarda bugünleri de arar olacağımız kaçınılmazdır.
Ne oldu da dünkü güzelliklerden bugünkü çirkinliklere gelindi derseniz, olayı elbette bu topraklarda yaşayan kimi insanlarda ve bunlara göz yuman yöneticilerde aramak gerekmektedir.
Ormanda yeni arazi açma uğruna ve daha çok para kazanmak için o güzelim ağaçları alevlerle buluşturan mahlûkların varlığı devam ettikçe çoraklaşma kaçınılmaz bir gerçektir. Nitekim canavarlar ağızlarından alevler saçarken ormanı koruması gerekenler ellerinde kovalarla yangını kovalamakta, ne hikmetse canavarlara ses çıkarılmamaktadır.
Orman yangınlarıyla ilgili elde yeterince veri bulunmamasına rağmen her yıl yanan alanların ağaçlandırılan alanlardan daha fazla olduğu gerçeğidir. Süren bu tahribat sonucu yok olan yaban hayatı düşünüldüğünde, yarınlara bırakacaklarımız çocuklarımızın ancak kitaplarda görüp tanıyacakları ağaçlar ve hayvanlar olacaktır.
Orman yangınlarının hep yaz aylarında çıkması, orman tabanındaki otların kuru olması nedeniyle ağaçların çabuk tutuşup daha çok alanın kısa sürede yanmasındandır. Böylelikle çıkarılan yangında oluşacak alandan daha çok getiri elde ediliyor olmasıdır.
Bu durumu çok iyi değerlendiren adı insan adına benzeyen ancak insanlıktan nasiplenememiş yaratıkların yaptıklarının yanlarına kâr kalmasındandır. Yetkililer ise bu durumu çok iyi bilmelerine rağmen; yangınları anız yakma, sigara izmariti atma, yıldırım düşmesi, elektrik kontağı ve cam kırıklarının yansıması sonucu oluşan yangınlar diyerek basite indirgeyip kendilerini aklamaktalar.
Elbette bu söylenenlerinde etkisi vardır. Ancak olayı bu kadar basite indirgemek doğru değildir. Aynı anda, aynı mevkide üç beş yerde birden çıkan yangınlar bu sözlerle geçiştirilemez. Malum son moda ise teröristlerin çıkardığı yangınlardır.
Ormanlara villa yapılmaya devamı edildikçe, 2B adında orman vasfını kaybeden yerlerin satışı yapılmaya çalışıldığı sürece ormanı yakanlar hep olacaktır. Bunu yapanlar da belli gücün sahipleri ise yangınlara mutlaka bir kılıf bulunacak yapanlar ise kârlı çıkmaya devam edeceklerdir.
Binlerce kişi ormanları koruma adına devletten maaş alırken ve günümüz teknolojisine rağmen her yıl yangınlarda artış olmuş eksilmemişse, bunun da araştırılması gerekmez mi?
Bakın sizinle yaşanmış bir olayı paylaşayım, değerlendirmeyi siz yapın. Didim, yaz aylarında yazlıkçılığın yoğun yaşandığı şirin bir beldemiz. Bu beldede yazın hırsızlık olayları da hat safhaya çıkmaktadır. Hırsızlıktan gına gelmiş sitelerden birinin yöneticisi önlem alma adına sitelerini korumak için üç tane bekçi görevlendirir. Ancak hırsızlığı önleyemezler. Yönetim, sakinlerden gelen teklifler doğrultusunda aldığı bir kararla nöbetinde hırsızlık yapılan bekçinin o ay maaşını ödemez. Birde ne görsünler hırsızlık bitti denecek kadar azalır.
Ciğerlerimizi nefessiz bırakanların, ciğerleri yakılmadıkça orman yangınları devam edecektir. Bayramınızı kutlar ülke birliğine ve halkımızın kardeşliğine vesile olmasını yüce yaradandan niyaz ederim.

Yazarın Diğer Yazıları