Yanlışlar yasaklarla düzelmez!

Terörle mücadelede örgütü yalnızlaştırmak ve kamuoyu desteğini kesmek güvenlik esaslı tedbirlerden daha etkilidir. Her ne kadar devletimizin terörle mücadele konusunda yetişmiş uzmanı olmasa da bunu bilmek uzmanlık gerektirmiyor! Buna rağmen en üst düzey hükümet yöneticileri dahi örgütü ve elebaşını meşrulaştırıcı beyanların ötesine geçerek, PKK’yı tüm Kürtlerin temsilcisi ve Öcalan’ı halk önderi pozisyonuna yükseltiyor!
1984’ten saçmalıklar yumağı çözüm sürecinin başladığı 2010’a kadar acemice güvenlikçi yaklaşımlar benimsenmiş ancak bu yöntemlerin kaydı dahi doğru tutulmamıştı. Mesela 1990’lı yıllarda  “alan hakimiyeti” yöntemine niçin geçildiğinin makul bir izahı yapılmamıştır? Yurdun her kilometrekaresi asker ve polisle korunamayacağına göre böyle bir mantığı kim savunmuş ve niye kabul edilmiştir, bilmek isterdim. Örgütün içinden bilgi alma imkanı varken ve ininde yok etmek mümkünken, göz yumulmuş, polis ve jandarmanın yanısıra asker de yurt içinde sahaya çekilmiştir.
Teşhis dün de bugün de yanlıştır. Cumhuriyet’in kurulduğu dönemlerinde Anadolu’nun her yöresinde görülen isyanlar, etnik kimlik çatısında değerlendirilmiştir. Oysa hilafetin geri getirilmesi ve vergi imtiyazlarının sürmesini hedefleyen kalkışmaların, ayrılıkçı isyan bağlamında tanımlanması ayrı bir tarih cehaletidir. Sorunun adı bile yanlış konulmuştur:  “Kürtçe ifade sorunu”  demek yerine doğrudan toplumun bir kesimini ötekileştiren “Kürt Sorunu”  denilmiştir. Benzer bir tehlike  “Alevilerin İfade Sorunu”  içinde de söz konusudur. Aslında  “dış mihrakların”  ve teröristlerin de istediği tam olarak budur! Bütünleştirici millet kavramı etnik kimliklere maalesef devlet eliyle ayrıştırılmıştır.
Anadolu’nun farklılıkları aynı potada yoğuran bin yıllık kültür zenginliği varken çözüm, yabancı referanslarda aranmıştır. ABD’nin Vietnam’da ve İsrail’in Filistin’de tatbik ettiği gayri nizami harp stratejileri, yurt içinde uygulanmıştır. İşgalci ülkelerin yöntemlerini bir devletin kendi halkına uyarlaması zaten başlı başına rezaletti ve Türk askerini T.C. vatandaşının karşısına dikmiştir! Eski Türkiye tüm yanlışlarına rağmen (sınır karakollarında yaşanan kısa süreli birkaç hadise dışında) terörü kırsalda tutabilmiştir!
Yeni Türkiye ise yanlışları katmerlemiş ve terör artık şehirlerin sorunu haline gelmiştir. Hatta köyler ve ilçelerin yanısıra şehir merkezlerinde de inisiyatifin kaybedildiği ifade edilmektedir. Milli sınırlar içinde halledilmesi gereken problem, uluslararası alana taşınmıştır. Teröristle görüşme mekanı olarak yabancı bir diyar (Oslo) seçilmiş, İngiltere gibi süper güçlerin gözetimi kabul edilmiştir! Sorun iç hukuktan Türk hükümeti eliyle çıkarılmış ve devletler hukuku alanına taşınmıştır! Kuzey Irak’ta Barzani’nin arabuluculuğu yetmezmiş gibi şimdi de IŞİD belası yüzünden, PKK ve Suriye’deki uzantısı PYD’ye BM kararıyla resmen askeri yardım yapılmakta ve Türkiye buna aracılık etmektedir.
Bugün PKK, çözüm görüşmeleri için ABD’yi üçüncü taraf olarak masada istemektedir. Bir sonraki aşama Öcalan’la görüşmelerin istihbarat kurumu aracılığıyla değil, bizzat hükümet yetkilerince yürütülmesidir. Daha sonra da PKK’nın, ABD ve AB ülkeleri tarafından terör örgütleri listesinden çıkartılması gündeme getirilecektir.
İktidarın, asker ve polise yönelik infazların ardından paniklediği, tutarsız açıklamalarından ve mahkemelerin koyduğu yayın yasaklarından anlaşılmaktadır. Yaşanan olaylara yayın yasağı getirilmesi iktidarın acziyetini göstermektedir. Oysa yayın yasağı getirilen olaylar halkın huzurunu daha fazla bozmakta, güvenlik personelini tedirgin etmekte ve örtülü operasyonlar planlandığı algısını güçlendirmektedir.
MGK’da görüşülen konulardan medyaya yansıyanlar da ciddi bir güvenlik sorunu yaşandığını teyid etmektedir. PKK’nın Şırnak’ta yakalattığı küçük cephaneliğin daha büyük bir sevkiyatı örttüğü söylentileri kulaktan kulağa fısıldanarak yayılmaktadır. Daha büyük bir cephanelik dolusu silahın yurda sokulduğu, halka dağıtılacağı ileri sürülmektedir. 6-7 Ekim’de Diyarbakır’da başlayan ve 30’dan fazla ilde düzenlenen protesto eylemlerinin büyük kalkışmanın (serhildan) hazırlığı olduğu artık halk arasında da konuşulmaktadır. Hükümetin artık devletin ve milletin güvenliğine öncelik vermesinin zamanı geçmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları