Yapıyorlar...

Kim mi? Neyi mi yapıyor? Tabii ki iş başında olan iktidar her şeyi yapıyor. Nasıl olsa halkın çoğunluğunun oyunu aldım. Mecliste de sayısal çoğunluğa sahibim diyor. Eh öyleyse neden yapmayım. Nasıl olsa kimsenin niçin bunları yapıyorsun demeye hakkı da yok diye düşünüyor. Diyeni de siz bizi bir şeyler yapalım diye seçmediniz mi diye azarlıyor. Efendim biz sizi doğruları yaparlar diye seçtik diyenleri ise bağırıp çağırarak susturuyorlar. Olmazsa yandaşlara ve ilgililere dövdürüyorlar.
Haklılar. Durum bu olunca da, siyasi erk kafasının kıvrımlarında oluşan ideolojilerinin temellerini atarak, geleceğin kendi görüşleri doğrultusundaki ideologlarını yetiştirmeye çalışıyorlar. Bunu yapmanın yolu da halkı suni gündemlerle oyalayıp, bazı odaklara da tavizler vererek, her gün yeni bir gün deyip emellerine en kısa yolu adımlayarak değil koşarak geçmeye çalışıyorlar.
Nitekim koşu devam etmektedir. Yetmiş altı bin okulda, altı yüz yetmiş sekiz bin öğretmen ve on altı milyon çocukla kendi düşüncelerini hâkim kılma doğrultusunda, eğitimde çıkarılan yasalar, yönetmelikler ve genelgelerle yapılanlara bakıldığında ise vatandaşlar vay benim geleceğim diye dövünse de durmak yok devam diyorlar.
Çıkarılan 4+4+4 eğitim sistemi ile sadece fiziki mekân için sekiz yüz okula, parasal olarak iki milyar liraya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu okulların tefrişi, araç gereci ve çalışanı da düşünüldüğünde on milyar lira demektir. Bununla hangi yandaşlar zengin edilip, geleceğin finansal gücü oluşturulacak Allah bilir. Bir tarafta geleceğin mali gücü oluşturulurken diğer yanda diyanetin personeli Milli Eğitim Bakanlığı’na transfer edilerek geleceğimi şekillendirecek yerin tepe noktaları tutulup arzulanan kararlar aldırılıyor.
Atatürk ve kurtuluş savaşında başarılı kahramanların okullara verilen adları kaldırılarak, gelecek nesillerin geçmişle bağları koparılıyor. Dört yüz bin eğitim fakültesi mezunu boşta gezdirilerek, yüz elli bin usta öğretici ve ücretli öğretmen görevlendirilerek adeta çocuklarımızın gözüne mil çekiliyor.
Ders saatlerinde yapılan oynamalarla ikinci sınıftan itibaren yabancı dil eğitimi başlatılırken, Türkçe ders saatleri azaltılıyor. Ağırlık, Matematik, Fen Bilgisi ve seçmeli derslere veriliyor. Bugünkü durumda bile birkaç yüzlük Türkçe kelime dağarcığına sahip olan insanımıza bu bile çok görülüp, adeta anadili unutturulmaya çalışılarak, kapılar kültür emperyalizmine aralanıyor. Türk olmak ve Türkçe bilmek suç sayılır hale getiriliyor.
Bir ders yılı içinde sömestre tatili üçe çıkarılırken, yüz seksen gün olan eğitim süresi iki yüz yirmi gün oluyor. Hani Başbakan öğretmenler çok para alıp az çalışıyor dedi ya, Bakan bunu emir telakki edip öğretmenleri cezalandırarak Başbakana şirin görünüp yerini korumaya çalışıyor. Az para ile sizi çok çalıştıracağım. Tatil de ne imiş, ne yaptınız da dinlenmek istiyorsunuz, “Ya bu ekibe uyarsınız ya da gidersiniz” diyerek tehdit ediyor. Yani “bizde yandaş çok, öğretmen olması da şart değil. Getirir onları çalıştırırız” diyorlar. Anlaşılan o ki okullar eylülde açılıp ağustosta kapanarak öğretmenin izin hakkı gasp ediliyor.
Anladık öğretmene kızgınsınız. Öğretmenler de hak ediyor. Hiç rahat durmuyorlar. Grev yapıyor, açız diye bağırıyorlar. Olmadı ırgatlığa karşı çıkarak, sivil itaatsizlik hakkını kullanıp, ağaya karşı geliyorlar. İyi de çocukların suçu ne? Hani siz çocukların yaşaması için kürtajı yasaklıyor, her aileye üç çocuk diyorsunuz. Yaz sıcağında siz hiç kırk çocukla bir sınıfta ders yaptınız mı? Her halde sınıflara parası veliden klima taktırıp ihalelerin de yandaşlara verilmesi düşünülüyor.
Her şeyi önceden planlamışsınız ya. Ülkede yaşayan insanları önce otuz dört etnik gruba ayırdınız. Bunları isimlendirerek alt kimlik üst kimlik diye belirlediniz. Gerekçe olarak da “Sen Türküm dersen birileri de başka şey der”  diyerek Türklüğü sözde yasaklamaya kalktınız. İsimlendirdiklerinize ne isterseniz hakkınızdır. Dilen bizden ne dilerseniz dileyin dediniz. Önce yer adlarının değiştirilmesiyle başlayıp, Türklerin, Kürt ve Alevileri kestiğine kadar işi götürüp özür dilediniz. Bilahare etnik dilde televizyon yayınından başlayarak, anadilde eğitim hakkına kadar uzanıp, başta meclis olmak üzere devletin resmi kurumlarında etnik dillerle çalıp oynadınız.
Tüm bunlar verildikçe daha çoğu istendi. Acele etmeyin hazmettirdikçe onlarda verilecek dendi. Bir kısım üniversitelerde etnik dillerde bölüm açtırıp, orta öğretimde Türkçe ders saatlerini azaltıp yerine seçmeli etnik dil dersleri koydunuz. Tüm bunların yanlış olduğunu dile getirenleri Türk ırkçıları diyerek suçladınız. Ama yine de bir yerleri memnun edemediniz. Bazıları size “Ey Başbakan siz dilinizi seçmeli okuyarak mı öğrendiniz. Ana dilin önüne konan tüm engeller yıkılacak” dediler.
Şunu çok iyi biliyorlardı ki bu güne kadar bu hükümetten ne isteseler alıyorlardı. Nedeni ise destekçileri vardı. ABD ve İngiltere’de yayın yapan bazı gazeteler hükümetlerinin sesini halka yansıtırken şu manşetlerle çıkıyordu. Türk hükümetinin yaptığı “Katı dil politikasında yumuşamaya yönelik küçük bir adım.” Ve “Kürt temsilcilerinin güvenlerini kazanmak için daha çoğu gerekecektir”  ifadeleri kullanılıyordu. Bu da gösteriyor ki bizim içişlerimize nereler, nasıl müdahil oluyor. Acaba biz de ey ABD veya Avrupa, sizin oralarda havalar nasıl diyebiliyor muyuz? Diyemeyiz, dersek buralarda olmazdık.
Eğitimle İslamcı gençlik yetiştireceğim diyerek, imam hatip liseleri sayılarını artırıp, yüzde doksanı Müslüman olan halka şirin gözüken iktidar. Hıristiyanlık, Musevilik dinlerine ilişkin dersleri de programa koyarak ne kadar İslamcı gençler yetiştireceğini de böylece ortaya koyuyordu.
Beyim sen ne düşünürsen düşün; bu iktidar sana ters gelecek daha çok şeyi, hazmettire hazmettire yapacaktır. Bir yerler ne isterse, değerlere ne ters düşerse, nereden ne kadar kazanacaksa, yandaşlar nasıl isterse hepsini tek tek icra edecektir. Yapılmasını istemiyor, yapılanlar bizi zehirliyor diyorsan. Bunun panzehiri üç beş öğretmenin sivil itaatsizliği ile değil, Türk milletinin top yekûn tavrıyla mümkündür.

Yazarın Diğer Yazıları