Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER

Agah Oktay GÜNER

Yaralı gençlik

        Genç milletiz diye övünüyorduk. Şimdi yaşlı millet olmaya başladık. Genç millet olmanın sorumluluklarını ne yazık ki yerine getiremedik. Son iki yılda iş bulamadığı için 90 genç evladımız intihar etti. (Tabii bu basına yansıyan bilebildiğimiz vakalar.)

Bir yandan eğitim politikasındaki tutarsızlıklar, diğer yandan da giderek ağırlaşan ekonomik problemler gençlerimizi eğitimin dışına iterken, iş bulma imkanlarını da azaltıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi'nin (BETAM) yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye'de 15-19 yaş arası 2 milyon 42 bin genç, eğitimini çeşitli nedenlerden dolayı yarıda bıraktı. Türkiye genelinde en az 850 bin gencin eğitimine devam etmediği ve iş gücüne de katılamadığı belirtiliyor.

Kitap okumayan toplum olduk

Yıllardır yazıyoruz söylüyoruz; bir ülkede emek israfını önleyecek en akıllı iş "insan gücü planlaması"dır. I., II. Kalkınma Planlarında Türkiye'de belli bir sisteme kavuşan bu konu, 1980'den beri ağır bir ihmale uğradı. İş gücü planlaması olmadığı için üniversite kapısına gelen gençler puanlarının tuttuğu fakültelere girdiler. Aileler binbir fedakârlıkla çocuklarının eğitimini sağladı. Eğitim süresinin sonunda diplomasını alan genç adam iş aramaya başladı. Ne yazık ki iş bulamadı. İş bulamıyor. Bazı hallerde kötü alışkanlıklara düşen gençler bazen intihar etmeyi çare görüyor. At gözlükleri takarak sosyal meselelerin çözüldüğü asla görülmemiştir. Sosyal meseleler çok yönlü bakışla ele alınıp zaman içinde incelenerek çözüme kavuşturulabilir. Türk Maarif hayatında isim yapmış bakanlardan Hasan Ali Yücel döneminde eski Grek ve Latin kültürünün eserleri öncelikle tercüme edilmiştir. O dönemde bir Köy Enstitüsü öğrencisi ders kitapları dışında yılda 24 kitap okumak zorundaydı. Bu kitaplarla ilgili tartışma açılır, öğrencinin okuduğu metni düşünmesi, anlaması için kitaplarla ilgili sorular öncelikle ele alınırdı.               Şimdi önümüzde cevap bekleyen ağır bir soru var; "1940'lı yıllarda bir Köy Enstitüsü öğrencisi dünya klasiklerinden yılda 24 kitap okuyup, okuduğunu tartışmaya açarken bizlere ne oldu da kitap okumayan bir topluma dönüştük?"

Bunun vebali Türkiye üzerinde oynanan emperyalist oyunlarda ve onlara alet olan yeteneksiz siyaset adamlarımızda aranmalıdır.

Çağdaş bilimden uzaklaştık

                Bugün yöneticiler ilköğretimden başlamak üzere çocuklara Arapça ve din dersi ağırlıklı bir eğitim programı dayatarak ülkenin geleceğini çağdaş bilimden uzaklaştırmaktalar. "Kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz" sloganıyla yola çıkanların elinde Arapça ve din dersleri militanlık gayretlerinin besleyicisi olmuştur. Halbuki dünyayı ve Türkiye'yi gören, olaylara çok yönlü bakmasını bilen bir gençlik için Arapça ve din dersi de çok değerli gelişme malzemesi olabilirdi.            

Türkiye'de 6 kişiye yılda 1 -bir- kitap düşüyor. Okuma alışkanlığına sahip olan kişi sayısı ortalama sadece 40 bin kişi. Oysa bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, bir Fransız 7 kitap okuyor. Hiç şüphesiz toplumun sosyal refah devleti anlayışıyla gelir dağılımı, işsizlik, sosyal güvenlik problemleri çözüldükçe okuma oranlarında, kitaba ayrılan para ve zamanda da olumlu gelişmeler olacaktır.

                OECD'nin yürüttüğü  her üç yılda bir yapılan Uluslararası PISA testi sonuçlarına göre, Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada yer alırken, önceki testlere göre de performansı geriledi. Eğitim değerlendirmesi 72 ülke ve ekonomik bölgede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapıldı.

Gözler kapalı, kulaklar sağır...

                Kıta Avrupa'sında Alman eğitim sistemi adeta ihtilal yaptı. Bu modelde teknik eğitime ayrılan zaman ve para artırılmış, sosyal ilimler dalında ise çok sınırlı davranılmıştır. Alman genci eğitimin her kademesinde diploma alırken verimli hale getiriliyor, iş dünyasına hazır eleman oluyor. Böylece Almanya genç iş gücünü derhal verimli kılıyordu. Alman ekonomik mucizesinde bilim, araştırma, üretime dayanan eğitim sistemi esas olmuştur. Lenin, Rusya'da 1917 ihtilali ile temel meselenin insan yetiştirmek olduğunu gördü, karısını eğitim sistemini araştırmak üzere Almanya'ya gönderdi. Rus maarif sistemini her ara kademede verimli olacak genç yetiştirmeye yönelmiş teknik eğitim sistemine göre düzenledi. Rusya'nın hızla ekonomik gelişmesi bundan sonra başladı. Biz bütün bu olanları gözü kapalı, kulağı sağır seyrettik. Bugün sosyal ilimler dalında Kıta Avrupa'sı ülkeleri içinde en çok öğrencisi ve diplomalısı olan ülke Türkiye'dir. Bunun için Türkiye'de üretmek yerine daima tartışmak seçilir.

                Türkiye'nin günübirlik kavgaların basit çemberini kırması zamanı çoktan geldi ve geçiyor. Artık toplumumuzun temel meselelerini görmenin ve tartışmanın zamanıdır. Ah gençlik! Vah gençlik! diyerek dizlerimizi dövmek istemiyorsak aklımızı başımıza almanın zamanıdır...

Yazarın Diğer Yazıları