Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Yargıda üstünlerin hukuku egemenliği

Ananas paylaşımında baş gösteren arıza yüzünden 'kutsal koalisyon' dışına itilen malum 'gizli ortak' tarafından zaman zaman kamuoyuna servis edilen bir takım belgeler ve ses kayıtları sayesinde, Türkiye'nin 15 yıldan beri 'nasıl bir zihniyet' tarafından yönetildiğine dair oluşan 'sis perdesi' giderek aralanıyor.

Bir süre gündemi meşgul ettikten sonra diğerleri gibi unutulup giden bir ses kaydından anlaşıldığına göre, yürütme organının 'fiilen' başında olan zat, dönemin Adalet Bakanı'nı arayarak mealen şu talimatı veriyordu:

- "Hani bir dosya konuşmuştuk ya daha önce. Davanın duruşması şu gün olabilir. SPK'daki bağlantıları araştırın, davayı yakın takibe alın. Aman ihmale uğramasın, yazık olur. Kesinlikle bunların mahkûm olması lazım."

Sesin sahibi olduğunu bizzat birinci ağızdan itiraf eden hazret, yargının geldiği son noktayı görüp dehşete düşenlere aynen şöyle karşılık veriyordu:

- "Adalet Bakanı'ma davayı yakından takip et dememden daha doğal ne olabilir?"

'Hukuk devleti' ilkesini açıkça ayaklar altına alan bu akıl almaz tutum, ister istemez hemen şu soruyu akıllara getiriyordu:

- "Malum zat, bugüne kadar acaba başka 'hangi davaların' yakından takip edilmesi için talimat vermiştir?

Davaların akıbeti ne olmuştur?"

***

'Yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs' başlığını taşıyan Türk Ceza Kanunu'nun 277'nci maddesi aynen şu hükmü içeriyor:

- "Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

Yasa hükmü, 'herhangi bir tartışmaya' mahal vermeyecek şekilde açık ve net.

Sokaktaki sıradan bir vatandaş yukarıdakine benzer bir ses kaydının muhatabı olmuş olsaydı eğer, şimdiye kadar hakkında onlarca dava açılmış ve çoktan kodesi boylamıştı bile.

Habire 'saf' yerine konan güzel yurdum insanları şimdi şu sorunun cevabını arıyorlar:

- "75 milyon insanın gözlerinin içine baka baka alenen itiraf edilen bir 'suç eylemi' karşısında Cumhuriyet savcıları ne yapıyorlar?

Neden harekete geçmiyorlar?"

***

Geçemezler, çünkü ne yazık ki yargıda 'vicdanlarının' sesini dinleyip 'inisiyatif' kullanabilecek bir tek hukukçu bırakmadılar?

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, kısmen var olan 'bağımsız' kimliğinden tamamen uzaklaştırılarak bütün 'atamaların' ve 'terfilerin' doğrudan Adalet Bakanı tarafından yapıldığı bir 'siyasi organ' haline dönüştürüldü.

Genel Sekreter ve Teftiş Kurulu Başkanı iktidar tarafından atanmaya başlandı, tetkik hâkimlerinin ve müfettişlerin çoğunluğu 'iktidara yakın' isimlerden oluştu.

Aynı şekilde, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay, bizzat yürütmenin fiilen başında olan zat tarafından 'son şekli' verilen listelere göre yeniden yapılandırıldı.

Binlerce hâkimin ve savcının görev yerleri değiştirildi, yetmedi binlerce kişi apar topar avukatlıktan 'hâkimliğe' geçirildi.

'Yargı' artık 'yürütmenin', yani iktidarın 'arka bahçesi' haline gelmiş bulunuyor.

Peki böyle bir ülkede 'yargı kararlarına' güvenmek ne kadar doğru olacaktır?

Hukukun 'askıya' alındığı, hâkimlerin, savcıların, avukatların 'linç' edildiği, yürütmenin 'fiilî' başının 'yargı kararlarını' tanımadığı bir ortamda, yargı tarafından verilecek bir karar hukuk literatüründe 'yok' hükmünde değil midir?

***

'İleri demokrasi' adı altında 'seçim sandıkları', adeta ülkeyi idare edenlerin 'pisliklerini' aklamak üzere 'çamaşır makinesine' dönüşmüş bulunuyor.

İdarecilerin 'suç işleyip işlemediklerine' dair nihai kararı artık 'hâkimler' değil, 'seçmenler' veriyor.

'Üstünlerin hukuku' sona eriyor diye mi buyurmuştunuz sahi?

Alın size 'hukukun' üstünlüğü.

Yazarın Diğer Yazıları