Yargıdaki diğer "iki kara delik"

Bu yıl 150'inci yılını kutlayan Yargıtay, "4. Uluslararası Yüksek Mahkemeler Zirvesi" ne ev sahipliği yaparak 5 kıtadan 30 ülkenin katılımı ile "İstanbul Bildirgesi"nin ortaya koyduğu "yargıda şeffaflık ilkelerini" değerlendirdi.

Zirve, İstanbul'da Kanada, Amerika, Küba, Venezüella, Hindistan, Sri Lanka, Belçika, Avusturya, İzlanda gibi pek çok ülkenin yüksek mahkeme başkanları veya başkan vekillerinin, uluslararası uzmanların ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşların üst düzey temsilcilerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Yargının şeffaflığına ilişkin pek çok esas tartışıldı…

İstanbul Bildirgesi

2013 yılında İstanbul'da kabul edilen bildirge; yargıya, yargılamanın kamuya açık yapılması, yargı sistemine hem hukuki hem de fiili ulaşımın kolaylıkla sağlanması, yargı kararlarının yayınlanması ve herkes için çevrimiçi erişim imkânı sunulması, yargılamanın yapıldığı dili bilmeyenler için ücretsiz çevirmen temini, halkın yargı süreci ile ilgili temel bilgileri edinmesinin sağlanması, basına doğru bilgilendirme yapabilmesi için erişim ve uygun yardım sağlanması, hâkimlerin atanma ve disiplin prosedürlerinin şeffaf olması gibi temel prensipleri gerçekleştirme misyonu yükleyerek, yargıda şeffaflığı sağlamayı hedefleyen 15 ilkeden oluşuyor.

Yargıda şeffaflık

Peki, yukarıda özetle saydığım bu ilkeler ne işe yarıyor?

İlkeler, yargının şeffaf olmasını; yargının şeffaf olması ise bireylerde yargıya güven duygusunun oluşmasını sağlıyor.

Ancak ilkeleri incelerken ister istemez akla şu sorular geliyor: Türkiye, hazırlanmasına ve değiştirilip geliştirilmesine ev sahipliği yaptığı bu bildirgedeki ilkelerin hangilerini uyguluyor, hangilerini uygulamıyor? Ya da başka bir ifadeyle, Türkiye'nin hangi ilkenin uygulanmasına daha çok ihtiyacı var, Türk yargısında problem nerede?

5 ana kara delik

İşte, bu sorulardan birini, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit'in Zirve öncesi düzenlediği basın toplantısında, bir basın mensubu, "Yargıda en çok sıkıntı olan noktalar nelerdir?" şeklinde başkana yöneltiyor. Bu soru üzerine Cirit;

"Türkiye'deki yargının sorunları vardır, yok değildir. Bu sorunların çözülmesi için de çalışılmaktadır. Gerek bakanlığımız, gerek de bizler çalışmaktayız. Türkiye'de yargının 5 ana kara deliği vardır" dedikten sonra 5 ana kara deliğin neler olduğunu sayıyor…

1. delik; Yargıtay'ın devamlı artan iş yükü.

2. delik; mevzuat değişikliklerinin çok sık yapılması nedeniyle hukukta belirsizliğin meydana gelmesi.

3. delik; sayıları artık fazlaca artan ancak kalite açısından büyük eksiklikleri bulunan hukuk fakülteleri sebebiyle, temel eğitimi zaten zayıf olan öğrencilerin hukuk eğitiminin de düşük seviyelerde olması ile iyi hukukçu yetiştirilememesi.

Bahsettiği üç hususa da katılmamak mümkün değil. Ancak farkına varılan bu sorunların çözülmesi için neler yapıldığı da, büyük merak uyandırıyor, elbet.

Bu üç deliği sayan Yargıtay Başkanı, sıralamasını burada kesiyor ve bahsettiği 5 ana delikten diğer ikisinin ne olduğunu söylemeyi unutuyor. İlkeleri ve taslak uygulama planlarını inceleme imkânı bulan bir hukukçu olarak, naçizane fikrimce, başkanın unuttuğu yargının kara deliklerinden ikisini sizinle paylaşmak istiyorum. Yargıdaki,

4. delik; hâkimlerin atanma ve denetim mekanizması.

Hâkimlik ve savcılık teminatının pratikte işlevsellik kazanabilmesinde, hâkimlerin ve savcıların atanma, yer değiştirme, yükseltilme, denetim ve disiplin gibi özlük işlerini gerçekleştirecek organın hukuki statüsü büyük önem arz eder. Bu açıdan atamaların siyaseten bağımsız bir organ tarafından ve liyakate dayalı olarak yapılması esastır. Aynı titizlik hâkimlerin denetim mekanizması için de geçerlidir.

Bu açıdan Türkiye'de bu vazifelere haiz Hâkimler Savcılar Kurulu'nun gereken kriterleri taşımadığı kendi iç yapılanmasından bellidir.

5. delik ise; yargı mensuplarının siyaseten bağımsız oldukları hususunda halkta güven tesis edememesi.

Bu husus, aslında atanma ve denetim mekanizmalarıyla da yakından ilişkili. Yargı siyasetten uzak tutulmadıkça halka eşit fırsatlar sunan, tarafsız bir yargılama sonunda adalete erişim mümkün olamayacak, İstanbul Bildirgesi gibi çalışmalar da ancak okullarda yapılan müsamereler gibi seyri keyifli bir gösteri olarak kalacaktır…

Yazarın Diğer Yazıları