Yargıtay ve Anayasa Mahkemeleri'ne...
Yargının vesayet altında bulunduğuna dair iddiaların ciddiyetine her gün tanık oluyoruz. Yerel mahkemelerin kararları, istinaf da çoğu zaman noter gibi onaylanıyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimine dair davalarda durum içler acısı. At izi, it izine karıştığı gibi gerekçeli kararlarda "Kanaat" ağırlığı var. Hukuk da "İdari tahkikat raporları" kanıt olarak kabul edilmez. Ancak idari tahkikat raporları mahkeme heyeti için bir nevi ihsas-ı rey sayılıyor. Askeri mahkemelerin kapatılması ile sivil mahkemeler devreye girdi. Ancak TSK'daki teşkilat-kadro yapılanmasının ayrıntılarını bilmeyen yargı heyeti işleyişi kavrayamadığı için ucuz ağır cezalar yağdırıyor. Oysa bu tip davalarda "Bilirkişi" ataması yapılmalıdır. Nitekim Hakkari ve Ankara'da birer mahkeme bilirkişi ataması yapınca sağlıklı, adil kararlar çıktı. 15 Temmuz davalarında yerel mahkeme kararlarından yüzde 43 beraat kararı çıktığının öncelikle altını çizeyim. İkinci aşama olan İstinaf Mahkemelerindeki bozma ve tahliyeler ile oran yükselirken, Yargıtay da bu oran neredeyse yüzde 60'lara dayanmış durumda. Yargıtay'daki dosya yükü de malum. Çok sayıda sanığın yargılandığı bazı davalarda kurunun yanında yaş da yanıyor. Sonra iş Anayasa Mahkemesine kalıyor. Ünlü kumpas davalarının üzerinden çok süre geçmedi. Başta Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında Yargıtay tarafından onanan bazı kararların Anayasa Mahkemesinden döndüğünü hatırlatalım.
Dün bu sütunlardan TBMM Araştırma Komisyonunu yazmıştım. O komisyonda bir çok kişi dinlendi. Bilgilerine başvuruldu. Ergenekon kumpasında "Örgüt üyeliği"nden yargılanan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da uzun uzun TSK'daki FETÖ yapılanması ve "Başarısızlığa endeksli 15 Temmuz darbe girişimi" hakkında bilgi vermişti.
Başbuğ: "15 Temmuz darbe girişimine katılan askerlerin hepsinin FETÖ mensubu olduğuna inanmıyorum. Darbe girişimini planlayan, organize eden yani bu işin ana omurgası FETÖ mensubu TSK mensuplarıdır. Birinci grup bu; belki büyük çoğunluk da bu ana omurgaya dahildir. İkinci grup ise; bazı kişiler o gece yaşanan olaylarda anında reaksiyon göstermeyen, geç kalan, biraz tereddütlü davrananlarda olabilir. Bu onların FETÖ mensubu olduğu anlamına gelmez. Üçüncü grup ise olayların farkında olmadan, bunlarda genç çocuklar. Emir komuta içinde emir aldığını zannedenler. Diyeceksiniz ki kanunsuz emir yapılmaz. Doğru ama siz olayları yaşamadınız, biz yaşadık o dönemleri. Ben 27 Mayıs'ı yaşadım. Emir almıştır komutanından olayı sorgulamamıştır. Gitmiştir. Televizyonda olayları gören askeri hatırlayın olanları görünce şaşırmıştı. Asker ne bilsin ne olduğunu. Bu durum olayı hiç anlamadan, farkına varmadan emir komuta zinciri içerisinde emir aldığını sanan insanlardır." diyor. İşte bu sözleri mahkeme heyetlerinin unutmaması, ona göre karar vermesi gerekmez mi?
15 Temmuz darbe girişimi davalarından bazılarını takip etme fırsatım oldu. Bu konuda Sincan'da haksız tutuklu bulunan Müyesser Yıldız'ı tek geçerim. Yüzlerce sanıklı davaları günlerce takip edip bütün Türkiye'ye haberleri duyuran o oldu. Tabi arı kovanına çomak soktuğu için de kumpas ile hapse atıldı. O içerideyken başta Akıncı Davası olmak üzere kamuoyundan uzak tutulan bir kaç dava daha sürüyor. O davalarda karar verilmeden Müyesser'in tahliye edilmeyeceğine dair ciddi iddialar var. İzleyip göreceğiz.
Adaletin bir an önce yerine gelmesi için son dönemde uydurulan şu iddiadan vazgeçilmeli. Ne diyor bazı savcılar: "Örgüt üyesi olmamakla beraber, bilerek ve isteyerek yardımcı olmak..."
Delili var mı? Yok!
Ancak "O kanaate varmışlar...
Kanaat ile karar verilir mi?
Sonuç olarak Yargıtay ve Anayasa Mahkemesine ulaşan dosyaların titizlikle incelenmesi, toptancı anlayış yerine zanlıların tek tek ele alınarak karar verilmesi hukuka olan güvenin yeniden tesis edilmesine vesile olacaktır. Yüksek yargının tecrübeli yargıçlarına güvenmek zorundayız!..