Yargıyı da özelleştirelim!

Ekonominin emanet edildiği Bakan Nihat Zeybekci önceki gün iktidara yakın bir gazeteye yaptığı açıklamada "Devletin sağladığı birçok hizmetin özel sektör eliyle verilmesi kaliteyi ve verimliliği artırır. En uç noktadan söylüyorum, vergi tahakkuk ve tahsilatı bile özelleştirilmeli. Bunun önünde hiçbir engel yok. Ayrıca devlet çalışma hayatında haksız rekabet yaratıyor. Kalifiye elemanlar Ekonomi Bakanlığı'nda 3 bin liraya razı oluyor, benim şirketimde 5 bin liraya razı olmuyor" çıkışı yaptı.

Böyle bir söylemin, Bakan nezdinde dile getirilmesi son derece çarpıcı. Bakan'ın kurguladığı modelde vergi tahsilatı devlet tarafından değil de özelleştirilmiş kurumlar tarafından yapılacak.

"Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim. Evet; akla ve mantığa ters, devletin varlığına, gücüne açık bir meydan okuma. Ancak olmaz olmaz demeyin, artık Türkiye'de her şey olur.

Birçok kurumun nasıl özelleştirildiğini iyi hatırlıyoruz. Bu özelleştirme süreçleriyle ilgili usulsüzlükler, hatalı satışlar ve satış sonrası yaşanan mağduriyetler de ortada.

Vergi toplama gibi devlet bütçesinin temelini oluşturan bir eylemin "özelleştirilmesi" ise doğrudan devletin ortadan kaldırılması anlamı taşıyor.

Yarın bir bakmışsınız, vergi tahsilatı mafyatik bir şirkete verilmiş, sonra izleyin cümbüşü.

Hindistan, Pakistan'ın, hatta Çin'in bile kapsamlı uzay araştırmaları yapıp, nano teknoloji ürünlerini dünyaya pazarladığı bir ortamda, Türkiye 200 yıl geriden geliyor. Yıllardır, devletin varlığı, işleyişi ve rejimi tartışılıyor. Bilgi üretimi yok, nitelikli eleman gücü ise tükenme noktasına getirildi.

"Üzülün" denilene üzülen, "korkun" denilenden korkan, "saldırın" denilene saldıran bir güruh, bir nesil üretiliyor.

Bu ortamda vergiyi de özelleştirirler, yargıyı da...

***

Tahsin Yücel, 2073 yılı Türkiye'sini anlattığı "Gökdelen" isimli romanında, yargının özelleştirilmesini kendine has üslubuyla anlatıyor. Avukat Can Tezcan ve inşaatçı Temel Diker romanın ana karakterleri olarak öne çıkıyor. Kitabı okuduğunuzda günümüzün siyaseti de epey bir hicvediliyor. Karadenizli müteahhit Temel Diker'in, İstanbul'u birbirinin aynısı gökdelenler çöplüğüne, beton şehre döndürme hayaline, Başbakan Mevlüt Doğan'ın kendi payını alarak nasıl imkan sağladığı anlatılıyor.

Tüm bunlar yaşanırken, Temel Diker tek bir evden dolayı istediği hayalini gerçekleştiremiyor. Gecekondusunda yaşayan emekli öğretmen hiçbir şekilde evini terk etmeyi kabul etmemektedir. Hakimler de Temel Diker'in hayaline engel olunca, çareyi "yargıyı özelleştirme"de bulurlar.

Temel'in avukatı Can, yargıyı özelleştirerek hem müvekkilini sevindirecek hem de davalarını rahatlıkla yürütüp, kendisine kumpas kurulan ve haksız yere hapiste tutulan arkadaşının serbest kalmasını sağlayacaktır.

Türkiye'de yargının eksiklikleri, karar almakta zorlanması, hâkim ve savcı maaşlarının devlete binen yükü gibi konular en büyük silahları olur. Bir süre sonra Başbakan'ın şahsına yapılan yüklü ödeme ile yargı özelleşmesinin önü açılır. Ancak ortada bir sorun vardır. Gökdelenler şehri olan İstanbul ve büyükşehirlerin dışında sadece hayatta kalabilmek için çabalayan "Yılkı insanları" vardır. Avukat Can, Başbakan Mevlüt Doğan ve ünlü müteahhit Temel Diker'in kulaklarını tıkadığını, görmezden geldiği Yılkı insanlarına kamuoyu da duyarsızdır.

Tahsin Yücel romanında; (Türkiye'nin 2000'li yıllardaki temel sorunu olan) kuvvetler ayrılığına yapılan müdahaleler eleştirilmekte, iktidar nimetlerinden uzak kalmış; sessiz, örselenmiş, emeği çalışmış mağdur yığınlar tasvir etmektedir. 

Türkiye'nin durumu da giderek Tahsin Yücel'in "Gökdelen" romanında hicvettiği ortama bürünüyor.

Parti teşkilatlarından alınan imzalı referans mektuplarıyla hakim atamalarının yapılabildiği bir ortamda, "Yıllarca bitmeyen davalar, haksız kararlar, kumpaslar, devletin üzerine binen maaş yükü" gibi söylemlerle yargı özelleştirmesini konuşmaya başlarlarsa şaşırmayalım.

Yazarın Diğer Yazıları