Yarın Nihal Atsız Hocamızı anacağız

Sayın okurlarım, yarın 11 Aralık Cuma günü, Türkçülük akımının bayraktarı. H. Nihal Atsız Hocamızın uçmağa vardığı otuz dördüncü yılıdır. Her yıl olduğu gibi yarın da saat 11.00’den sonra bütün dostlar, milliyetçi kuruluşların temsilcileri ve Ülkü Ocaklı gençlerimizle yine Karacaahmet’teki mezarı başında olacağız. Hocamızın yanında yatan 1944 Türkçülük Davası’nın ortaklarından Necdet Sancar ve Muzaffer Eriş büyüklerimizi de ziyaret edeceğiz.
Hocamız, tarihçiliği, edebiyatçılığı, eğitimciliği, şairliği ve roman yazarlığı yanısıra yüksek seciyesi, sağlam karakteri, bükülmez iradesi ve hayat boyu bütünleşen davranışları ile bütün Türk milliyetçilerinin gönül bağlarını kazanmıştır. Milli hassasiyetlerimizi rahatsız eden milliyetçilik karşıtı uygulamaların daima karşısında olmuş ve gerektiğinde en büyük tepkiyi de göstermeyi bilmiştir.
1931 yılında “Atsız Mecmua”yı çıkararak yazı hayatına başlamış ve daha sonra “Orhun Dergisi”ni çıkararak Türk Milliyetçilerinin en cesur sözcüsü olmuş ve toplumumuzda büyük etki ve yankı yapmıştır. 1944 olaylarının doğuşu ve Türk Milliyetçilerinin hassasiyet gösterdikleri konuların cesaretle savunulmasını sağlamıştır. Türk Ansiklopedisi’ndeki kırk önemli madde ve konuyu da işleyerek katkıda bulunmuştur. Şiirlerini “Türk Ülküsü” ve “Yolların Sonu” adlı eserlerinde toplamıştır. “Bozkurtların Ölümü”,“Bozkurtlar Diriliyor”, “Deli Kurt” ve  “Ruh Adam” hepimizin severek okuduğumuz romanlarıdır.
Hocamızın tarih ve edebiyat araştırmalarını da sıralarsak; “Türk Edebiyat Tarihi”, “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar”, “Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi” iki cilt olan “Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler”, “Dasitan ve Tevarih-i Mülük-i Ali Osman”, “Tevarih-i Cedid-i Mir-at-i Cihan” ve bitirdiği fakat yayınlanamayan son eseri  “Türk Tarihi”  kitaplarıdır.
Hocanın yetmiş yıllık hayatı, fazilet mücadelesinin en güzel örneğidir. Kendi ifadelerine göre; “Türkçü olmak kolay değildir. Onlar Türk milletinin fedakarlarıdır. Soylarının üstünlüğüne inanmış insanlardır. Milli menfaatleri şahısların üstünde tutarlar. Milli mukaddesata ve maziye saygılıdırlar. Sert yaşamaktan hoşlanırlar, dalkavuk olmazlar. Milletlerine bir hizmet yaparken bunu beğenilmek için değil vazife bildiği için yapar. Yükselmek için değil, yükseltmek içindir. Türkçüler, vazifelerini arınmış gönül ve inanmış yürekle yaparlar. Onun için de Türkçülük, Türk Milliyetçiliğinin adıdır.”
Sayın okurlarım, Büyük Bozkurt Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün vefatından sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı siyasi yapılanmanın tesiri ile Cumhuriyet Türkiyemiz inkara ve köksüz uygulamalara kapılmış, inanç ve milli değerleri yüksek olan insanlarımızın özellikle eğitim sistemi bozulmaya yüz tutmuştu. Milliyetçi ve tekamülcü düşünce sistemimiz yerini, devrimci bir sosyalist düşünce sistemine bırakmıştı. İktidarın emrine giren bütün devlet kurumları ve kuruluşlarımız da, “milli olma” özelliklerini yitirmişlerdi.
İşte, kalemini kılıç gibi kullanarak, bu gidişe ve görüşe “dur” diyen ilk kişi, rahmetli Hüseyin Nihal Atsız Hocamız olmuştur. O günlere kadar duygu ve düşüncedeki Türkçülük ve milliyetçilik fikri, ilk defa hareket haline dönüşmüş, düşünce sistemi de mücadele meydanlarımıza taşınmıştır. Hoca’nın kendi ifadelerine göre, Milliyetçilik 3 Mayıs ile “Hayalin yumuşak bulutlarından, gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.”
Sayın okurlarım, bizler yarın saat 11.00’de 1944 yılındaki milliyetçi hareketin mahkeme salonundaki sanık sandalyelerinde oturan ve artık Karacaahmet’te yan yana yatan üç büyüğümüz, H. Nihal Atsız, Necdet Sancar ve Muzaffer Eriş’i ziyaret ederek, sizler adına rahmet dualarımızı sunacağız.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları