Yaşlanmadan akıllanmak...

Yaşlanmadan akıllanmak...

Zaten bildiğiniz bir zeki adam hakkında iki kelam etmeme izin verin. Derdimize sıra gelmeden şart gibi bu. George Bernard Shaw... 1856 yılında doğdu. Tam 94 yıl yaşadı. Bu zeka küpü İrlandalı yazar, 1950 yılında İngiltere'de öldü. Ağaç budarken merdivenden düştükten sonra oluşan yaralarının iyileşmemesi sonucunda, olaydan birkaç gün sonra...

Oyun yazarı olarak ünlenen yazar, altmıştan fazla oyuna imza attı. Hem 1925'te (69 yaşındaydı) Nobel Edebiyat Ödülü'nü hem de 1938'de (82 yaşındaydı) Pygmalion (Yunan mitolojisinde Kıbrıslı bir heykeltıraş, kendi yonttuğu bir heykele aşık oluyordu. Ve işte Shaw buradan yola çıkarak yazdı oyunu) ile Oscar'ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk ve tek insan oldu. Sosyalizm ve kadın haklarının koyu bir savunucusu olan Shaw, vejetaryen olmasının yanında ayrıca içki ve sigaradan da hayatı boyunca kaçınarak beyninin dinç kalmasına önem verdi. Ettiği zekice kelamlarla bütün dünyanın yakından tanıdığı bir insan oldu.

İşte bu bilge, hayatı başarılarla dolu adam yaşlılık merdivenlerine tırmanırken şöyle der:

"Yaşlanmadan akıllanmayı ne çok isterdim."

 İşte bu kısacık cümle uzun zamandır kurcalar zihnimi. Onu anımsadıkça, en büyük, en zeki, en akıllı, sezgileri güçlü insanların da hayatları boyunca hata yaptıklarını, bir seçim yapınca kaçınılmaz olarak bir şeylerden vazgeçtiklerini ve belki de o vazgeçilenlerin aslında çok değerli olduğunu çok sonraları anladıklarını düşünürüm. Ve böylece de kendime her hatada ille de dayak atmam gerekmediğine kanaat getiririm. Ve insanın, benim de elbette, hayatın her alanında başarı peşinde koşmasının şart olmadığına hükmederim, bu söz aklıma düştükçe. Ne yaparsan yap diye düşünürüm bu söz üzerine, hata yapmaktan kaçınamazsın ömür boyu. Sonunda tuzağa düşersin, en iyi ihtimalle bir kere. Ya da pek çok kez. 

Akıllanmadığın için hata yaparsın genç iken. Ve bu hataları yapa yapa ilerlersin orta yaşlarda da. Yaşlandığında ise tarafsız bir gözle bakabilirsen hatalarına şayet, gerekli dersi çıkararak keyifle yaşarsın yaşlılığını. Zira bir büyük zekanın güçlü bir cümlesi aydınlatıyordur yolunu...

Ve içten gelen iki sözcüğü mırıldanırsın birkaç kez:

"Teşekkürler George."

BEYEFENDİ

Kendisiyle başa çıkamayanlar

Kendi içinin derinliklerine dalmayı amaç edinmişti. İnsanları tanımak istiyordu ve bunun için de kendinden yola çıkma gerektiğinin farkındaydı. İnsan psikolojisi en önemli ilgi alanlarından biriydi bu hayatta. Ama burada durmayacak, insanın iç dünyasındaki karanlık yanlara da vakıf olmak için büyük çaba harcayacaktı. Bunu yapmadığı takdirde, iki eli kendi yakasında olur, asla rahat edemezdi. İnsanın iç dünyası büyülüyordu onu sanki. Ve içindeki karanlığı keşfettikçe, bir yandan tedirgin oluyor, bir yandan da onunla savaşabilmek için cephane biriktiriyordu. Zamanla uzmanlaşma emareleri gösterdi bu alanda. Bilgeliğin ilk basamaklarını geride bıraktı. Daha mütevazı biri olup çıkarken, içindeki kasırgaya şaşırmadan edemedi. Sert sorular soruyordu kendine... Neydi bu kasırganın kaynağı? Neden giderek daha mükemmelliyetçi oluyordu? Neden içinde başından beri var olan, uyuyan ve zamanı, yeri geldiğinde ayağa dikilecek kötücül yanları takıntı haline getirmişti? Her insanın içindeki şiddet, öfke, saldırganlık eğilimlerini kendine yakıştıramıyordu bir türlü? Ancak eğitimin bu kötücül itkilerle başa çıkabileceğini düşünüyordu. "İnsanın doğasına karşı eğitim" demişti ona bir keresinde Beyefendi, "sence hangisi güçlü?"

Sesi çok güçlü çıkmamıştı dostunun. "Eğitim, insan içindeki kötüyü dize getirebilir" demişti neredeyse mırıltı halinde bir ses tonuyla.

"Kendini olduğu gibi kabul etmeyi dene" demişti Beyefendi bunun üzerine, "içinde kötücül, karanlık yanların varlığı ayrı bir şey, onları baskı altında tutarak kendine ve başkalarına zarar vermelerini önlemeye çalışmak başka. Ama sen bunların varlığını reddediyorsun. Oysa var onlar. Kabul et bunu. Yoksa kendinle başa çıkamaz, hayatın boyunca asıl savaşı kendine karşı verirsin."

Hayır anlamına başını sallamıştı hüzünle.

"On yıl ancak dayanabilmiş kendine" diye düşündü Beyefendi geçenlerde, "baksana ola ki arar nasılsın derim de, yanıt vermek zorunda kalır diye telefonunu bile vermedi, münzevi, hayat kaçkını..."

HAYVANCA

Birkaç kedi olay yerine atmış kendini çoktan. Biri memeden çıkacak süte göre vaziyet almış. Diğeri ise çaresiz sırasını bekliyor. Kavga, gürültü, kedi savaşları yok bu mekanda. Muhtemelen, nevalenin haddinden fazla, sütün sağan adamınsa merhametli olduğundan emin kediler...Ayrıca adam da kediler de pek maharetli. Hey pisiler! Afiyet olsun...

İŞTE O KADAR

İncelik, düşman yaratmadan sözünü söyleyebilme sanatıdır.

OKUYUNUZ

Nobel ödüllü Meksikalı yazar Octavio Paz'ın 45 yıl önce Harvard Üniversitesi'nde verdiği altı konferansın metni bir araya getirildi Çamurdan Doğanlar'da. Paz kitapta, romantizmden avangard sanata uzanan çizgide modern şiirin estetik ve düşünsel temellerini irdeliyor; şiirin tarih, toplum, devrim ve dinle olan ilişkilerini ele alıyor. Paz'a göre modern şair, modern çağın rasyonalizmi ve ilerlemeciliğiyle olduğu kadar Hıristiyanlıkla da hesaplaşmak zorunluluğu duymuştur.