Yassıada mektupları

Ölmüş anamın ‘evrakı metrukesi’ döndü dolaştı bana geri geldi. Bu evrak arasında benim Yassıada’da tutuklu iken anama ve diğer yakınlarıma yazdığım sansür edilmiş mektuplar var. Bu mektuplar bir form halinde. Kapağında adımın yanındaki sayın sözü sansürcü tarafından çizilmiş yerine soru işareti konulmuş veya düşük tabiri kullanılmış. Zira o zamanki jargona göre biz düşüklerdik, dışarıdaki aile ve yakınlarımız da ‘kuyruklar’!.. Ankara’da ilk okulda öğrenci olan merhum kızım Ayşegül Kılıç’ı öğretmeni sınıfta düşük kızı diye tanıtıyordu. Ve kızım bunun travmasını uzun süre üzerinden atamamıştı.
Bir gece Yassıada’daki koğuşlardan çıkarılmış, rıhtıma indirilmiş ve sanki adaya yeni geliyormuşuz gibi bir film çekilmişti. Sonradan öğrendiğime göre sinemalarda ‘Düşükler Yassıada’da’ adı ile gösterilmiş.

***

Yassıada mektuplarında hep anamı, onun vasıtası ile de yakınlarımı teselli etmişim. ‘Merak etmeyin sonunda adalet muhakkak tecelli edecektir’ nakaratı ile teselli etmişim. Evet 8 ay sonunda ‘adalet’ tecelli etti ama üç tane devlet adamını darağacına götürdükten ve benim kıymetli hayatımdan 8 ayı çaldıktan sonra. Ve ülke vicdanında derin yaralar açtıktan sonra. 
Bu arada mektuplarımız sansürden geçtiği için, bir takım şifrelerle dışarından haber almaya çalışıyorduk. En büyük merakımız; yargılamaların ne zaman başlayacağı ve hangi suçlardan, hangi maddelere göre yargılanacağımız idi. Çünkü bu konuda bize bilgi verilmediği için her şey muğlaktı. Arkadaşlardan biri eşine bu konuyu kızının adını kullanarak “Serap’ın imtihanı ne zaman”  diye sormuş. Eşi de Serap konusunda muhtelif rivayetleri, üstü kapalı izah ettikten sonra herhalde bunalmış olacak;  “Serap artık o..... oldu diye yazmış.”
Ben de bu konuda bir şeyler yazayım dedim ama bakın başıma neler geldi: Anneme bir mektup yazdım. Mektupta  “Osman dayımın imtihanı ne zaman” diye sordum.  “Osman”  gerçekten dayımın adı ama aynı zamanda da benim göbek adımdı. Bu şifreyle annemin ne demek istediğimi anlayacağını ve beni de ona göre aydınlatacağını ummuştum. Heyhat gelin görün ki ne ummuş ne bulmuştum. Zavallı annem mektubu okuyunca başlamış  “Vah... Vah... Oğlum hapislerde oynatmış”  diye dövünmeye. Çünkü Osman dayım yıllar önce ölmüştü... Anneme durumu anlatana kadar akla karayı seçmişler... Her ikisi de nur içinde yatsınlar.

***


Darbeyi yapanlar kendi sakat mantıklarına göre 3 canı almadan darebelerinin anlamsız olacağına inanmışlar ve Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol, ‘sizi buraya tıkanlara sorun’ sözleriyle kararların ve özellikle idamların mahkemeye nasıl dayatıldığını itiraf etmişti. Ben Yassıada davaları bittikten birkaç yıl sonra Ankara’da Salim Başol’u elinde pazar filesi çarşıda dolaşırken gördüm. Şimdi darbeyi yapanların adlarını bile güç hatırlıyorum. Fakat yaptıkları zararlar milletin bağrında saplanmıştır.
Hâlâ tartışılan bir konudur; acaba sizi ben bile kurtaramam demiş olan İsmet Paşa idamlara engel olmaya hakikaten çalıştı mı? Ben yakinen biliyorum ki Paşa, Demokrat Pati liderlerine karşı kini ne olursa olsun idamlara karşıydı. Ve o zamanki şartlar elverişli olmamasına rağmen sonuna kadar da çalıştı. Fakat başaramadı. Paşa idamlara karşıydı çünkü bir devlet adamı olarak bu idamların ülke vicdanında ve tarihinde kapanması güç yaralar açacağını biliyordu.

Yazarın Diğer Yazıları