Yeğen, sakal ve yeni yıl...

5 yaşındaki yeğenim akları çok sakalıma taktı son zamanlarda. Çenemdeki uzadıkça yumuşamış tellere dokunuyor, çekiştiriyor ve arada bir annesine şu soruyu soruyor:

"Benim de sakalım olacak mı anne?"

Her zaman kendini işi başından aşkın bir kadın olarak konumlayan kız kardeşimin yerine yanıtı ben veriyorum: "Evlat 15 sene bekleyeceksin."

"Yaşasın."

"Ama önce siyah çıkacak sakalların."

Yüzünü ekşiten yeğen soruyor: "Ama neden dayı? Neden benim sakalım beyaz çıkmayacak?"

"Evlat önce siyah, kızıl, kahverengi filan çıkar sakal. Zamanla beyazlar. Yani bunun için de aşağı yukarı 45-50 yıl bekleyeceksin..."

Sustu bir ara. Meraklı bakışları hesap yapan parmaklarındaydı. Muhtemelen dedim, 45-50 yılı zihninde canlandırmaya çalışırken her şeyi birbirine karıştırıyor bu hergele.

"Ne kadar zaman eder 50 yıl dayı" diye sordu ciddi bir yüz ifadesiyle. Anlatmaya çalıştım. Birkaç dakika sonra dikkati dağıldı ve bir çizgi film izlemeye koyuldu. Bir süre sonra akıllı telefonun tuşlarıyla oynarken, yıl başında hangi ünlünün nerede olacağı haberlerini ciddiyetle veren bir siteye girdiğimi fark ettim. Şöyle bir göz gezdirip çıktım siteden. Ve birkaç kez yılbaşı diye söylenirken yakaladım kendimi. Ve sonra "bir zamanlar" diye başlayan cümleleri geveledim. Genç iken, sakallar kara iken. Merdivenleri ikişer üçer çıkar iken. Tazı gibi koşar iken. Yaşlılığı bırakın, orta yaşlılık bile henüz çok uzaklarda iken. Kan deli deli akar iken. Gecelerin dans, müzik, eğlenceyle dolduğu zamanları yaşar iken. İşte o zamanlar diye düşündüm her yeni yılı ve yaşı kutlardım gönülden. Ve şimdi altmışa azıcık kaldı. Ne diyeyim yani? Ne güzel, onca yılı geride bıraktım ve ihtiyarlığın ilk basamaklarına birkaç adım kaldı ne kadar da hoş, öyle mi? Belki de, şöyle düşünürsün: İyi ki bu yaşlara geldin ve hayattasın... Bunu kutla işte usta. Olabilir... Velhasıl kafam karışık dostlar...

Ama siz bana bakmayın. Kutlayın yeni yaşınızı, yılınızı.

İyi yıllar efendim...

***

BEYEFENDİ

Aslında çok iyi çocuktu!

Onu tanıdığı ilk yıllarda, "Bu adam amma da ilginç biri" derken birkaç kez yakalamıştı kendini. Zira adam bir şeyler saklarmış gibiydi sanki. Kaçıp kendi içine gizlenen bir adam... Gizemli bir fani havalarına da girerdi bazen. Sohbetlerde kendini ele verecek cümleler kurmaktan kaçınır, insanlarla arasına mutlaka güvenli bir alan inşa etmek isterdi. Paylaşmayı pek sevmiyordu. Bir şey vermez, bir şey de almaya çalışmazdı. Bir kez bile bakışlarını bir kişiye en azından üç beş saniye sabitlediği görülmemişti. O bakışlar hep kaçamaktı. Yalnız yaşardı ve evine konuk kabul ettiğini gören olmamıştı. Bazen gözlerinde kızarıklığın izlerine rastlardı Beyefendi. Ve şaşırırdı. Acaba bu ketum adam ağlamış olabilir miydi? Bu dünyada gözyaşı dökmesine değer bir şey var mıydı onun için? Belki de özlemleri, hayalleri, kimselere belli etmeden iç dünyasında yaşadığı sevinçleri için dökmüştü gözyaşlarını. Belki de sadece kendini gömdüğü karanlık bir yalnızlıktı asıl derdi? Daha sık görüşür oldukları zaman diliminde ise merakı iyice artmıştı Beyefendi'nin.

Bu adam neden kendini saklamaya çalışıyor? Neden korkuyor? Niye bu kadar kırılgan? Neden hiçbir kadının kendisini sevmeyeceğini, bunu deneyenlerin de en kısa zamanda terk edip gideceğini tekrarlayıp duruyordu? Kadınlarla derdi neydi, bu kırklı yaşlara merdiven dayamış yalnız adamın? Neden normal insanlar gibi duygularını belli etmiyor, dile getirmiyor, kendini bir bitki gibi görüyordu?

Birkaç yıl sonra ölüm haberini aldı Beyefendi. Ve mezarlıkta ortak bir tanıdıkları şöyle dedi:

"Hay Allah, henüz 3 yaşındayken onu bırakıp giden annesinin yanına gömdüler Ali'yi. Aslında çok iyi çocuktu..."

***

İŞTE O KADAR

Mum olmak kolay değil, ışık saçmak için önce yanmak gerekir.

OKUYUNUZ

Aradan yüzyıl geçmesine rağmen tarihçiler Avrupa'yı şaşkınlığa uğratan 1. Dünya Savaşı'nın nedenlerini tartışıyor. Kimileri Franz Ferdinand'ın suikastını işaret ederken, kimileri de savaşın kaçınılmaz olduğunu söylüyor. "Avrupa'da Son Yaz"da David Fromkin farklı bir cevabın izini sürerek savaşın perde arkasını sürükleyici bir anlatımla, titizlikle araştırılmış detaylarla gözler önüne sürüyor...

Yazarın Diğer Yazıları