Yeni Osmanlıcılık

Van’da Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde hazırlanan bir yüksek lisans tezi çalışması kapsamında, namaz kılma durumu, vatandaşlık ve aidiyet hisleri, ayrımcılık algısı, beraber yaşama isteği ve terör örgütü PKK sempatisi konusunda duygu ve düşünceleri belirleyen bir anket yapılıyor.
Ankette çıkan sonuç ise bireylerin dindarlık seviyesi arttıkça terör örgütü PKK sempatisi ve ayrımcılık duygusunun azaldığı, buna karşılık aidiyet duygusu ve beraber yaşama isteğinin ise güçlendiği şeklindedir.
Anketi yaptıran ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşan kurum oldukça manidar. Son zamanlarda her türlü güvenliği sağlamak için görevlendirilen bu kurum, teröre karşı mücadelesini galiba İslami eğitimle insanları dindarlaştırarak yapacaktır.
İnsanlarına domuz bağı atarak katledenler de dindar olduklarını söylüyorlardı ama terör yaratmaktan da hiç geri kalmıyorlardı. PKK’nın siyasallaşmış uzantısı olanların yaptıkları eylemlere katılan yüz binlerin içinde sanki dindar insanlar yok. Teröristlerin emirleri doğrultusunda oylarını kullananlar Müslüman değil mi de İslami eğitimle dindarlaştırarak terörü durduracaklar.
Dün o teröristlerin sözcüleri değil miydi, bizleri ayakta tutan ve bu günlere getiren açık olan ve eğitimine devam eden medreselerimizdir diyenler. O medreseler dindar insan yetiştirmiyor muydu yoksa. Yok, ırk ayırımını ümmetçilikle kaldırırız, Osmanlı Devleti de böyle yapmıştı diye düşünüyorsanız, o muhteşem devletin nasıl parçalanıp bu günkü hale geldiğini görmezden geliyorsunuz demektir.
Kaldı ki dindar olmayan milyonlarca Türk olmasına rağmen hiç biri de teröre destek vermiyor. Amaç Türk adını yok etmekse o da ayrı bir konu, ayrıca kimsenin bu adı silmesi de mümkün değil. Çünkü bu ad insanlıkla var olmuş, insanlık var oldukça da yaşayacaktır.
Bu da gösteriyor ki yapılan anket gerçekçi olmayıp, yeni Osmanlıcılık tezinin desteklenmesi için hazırlanmış bir kılıftır. Tabii ki bu anketin üzerine atlayan medya kuruluşları ve onlarca mensuplarını görmek pek şaşırtıcı da olmadı. Çünkü yapılacakların önceden tartışılarak zeminin oluşturulması gerekmektedir. Bunun için de beyinlerin karıştırılarak kabullendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Hani kurbağayı pişirirken doğrudan kaynar suya atmazlar, çünkü kurbağa sıçradığı gibi kaçar, onun için soğuk suya koyup yavaş yavaş pişirirler ya. Şimdi yapılan da önce anketler, tartışmalar ve peşinden uygulama. Nasıl olsa ülke nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman, nasıl olsa dindarlığa karşı çıkan olmaz. Yani halkı dinle kandırmanın bir başka yolu olsa gerek. Tabii ki Osmanlı döneminde millet yerine ümmet anlayışı hakimdir, devletin yapısının harcı dindir. Ancak bu durum devletin güçlü olduğu döneme has bir olgudur. O dönemki sadece İslam dinine mensup milletler kalsın değil, diğer dinlere bağlı milletlerin mensupları da Osmanlı devletine sadakatle bağlıdır. Ne zaman ki Osmanlı devleti zayıfladı, dış güçlerin de tahrikleriyle koca imparatorluk tuzla buz oldu. Cephede şehit olanlar ise bugün yetkililerin adını telaffuz etmekten imtina ettikleri Türkler oldu.
O dindaşlarımız değil miydi Türkleri arkadan vurup İngilizlerle işbirliği yapanlar. Sıffin’de bir biriyle savaşanlardan daha mı dindar insan yetiştireceksiniz. Şeyh Sait ve benzerleri değil miydi Musul’u Türkiye’den kopartıp İngiliz’e peşkeş çekenler.
Bütün bunları bile bile mensubu olduğun milletini yok sayarak olayı sadece dindarlığa endeksleyerek terörden kurtulacağız diye milleti kandıracaksın öyle mi? Güçlü bir ülke olmak hayallerini yaşıyorsan, çok kısa zamanda yanıldığını da göreceksin. Çünkü Türkiye’de ne yöneticiler sultan, ne Türkiye Osmanlı Devleti kadar güçlü, ne de dünya devletleri dünkü kadar güçsüzler.
Bilinenlere rağmen yeni Osmanlıcılığa oynamak, sadece bölücülere ve dış güçlere hizmet eder ki bu durum da Türkiye’yi büyültme yerine küçültür. Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oluruz.
İnanıyorsak inancımızın gereklerini mutlaka yerine getirmek zorundayız. İnandığımız İslam dini de bunu emreder. Ancak arzulanan Osmanlı Devletinde bile insanlar dindar ve değil diye bir tasnife tabi tutulmamışlardır.
Milleti Türk, Kürt, Laz, Çerkez gibi otuz dört ayrı etnik gruba ayıranlar bugün ise dindar ve değil diye ayırıyorlar. Hâlbuki güzel dinimiz “Ayrılıkta azap, birlikte rahmet var” demiyor mu?
Güçlü devletin özelliği, hoşgörü içerisinde herkesi kucaklayıp, bütünleştirmek olmalıdır. Bunun için de güçlü liderlere ihtiyaç vardır, ne şeyh Sait gibi dindarlara ne de dışarıdan emir alan uşaklara. Çok şükür Türk’üz, hem de Müslüman’ız. Etle tırnak misali ayrılmayız. Dinimizin gereğini yapar, ülkemiz için de canımızı vermekten çekinmeyeceğimiz gibi
Cumhuriyetimizi de yaşatırız.

Yazarın Diğer Yazıları