Yeni vesayet sistemi Davutoğlu

Osmanlı’ya baş kaldıran isyankâr bir aileden geldiği ve Rize’ye yerleştiği söylenen kanun-kural-düzen tanımamakta ısrar eden seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın vesayeti altında çalıştırarak ülke yönetimini elinde tutmayı düşündüğü kimsenin adı bu..

Kendisi Türkmen’miş..
Ama zihniyeti ve bilinci belki de bu kimsesiz çocukluğunun bir sonucu olarak devşirilmiş. 
Ama bedeni sağlam..
Başta kural-kanun-düzen tanımayanlar olmak üzere bizim Türkmen evladı da hep birlikte Neo-Osmanlıcılar... Sandılar ki kendileri gibi Arap toplumları da Osmanlı’yı arıyor.  “Arap Baharı”  ABD kontrolünde bölgede şiddeti yükseltip, Arap milliyetçilerini birer birer boğazlatınca Arap yöneticileri fark etti ki durum vahim. Pek çok emirlik ve krallık Türkiye’deki Neo-Osmanlıcı olduğunu söyleyen Eşbaşkanlık müessesesinden korktu. 
Kaldı ki Araplar için Osmanlı, Birinci Dünya Savaş’ında kan dökerek kurtulmayı başardıkları bir Emperyalist 
devletti..
Türkiye’de cemaatler, tarikatlar, Milli Görüşçüler hiç anlamak istemedi bu durumu. Halen daha anlamamakta ısrar ediyor. Onlara göre Osmanlı, bütün İslam dünyasının biricik ideal modeliydi. Kendileri nasıl inanıyorsa tüm İslam dünyası da buna öyle inanıyor sandılar.
Yanıldıklarını, bizzat kendi yönettikleri tarihsel olaylar, yüzlerine çarptı. Hayallerin boş olduğunu anladıklarında Orta Doğu’da dost ülke neredeyse kalmamıştı.
Neo-Osmanlıcılar, en büyük kaybı Suriye ve Irak politikalarıyla verdiler. 
İcazetle Başbakanlığa terfi ettirilen Ahmet Davutoğlu, Kuzey Irak’taki tüm kazanımlarımızı, var olan kırmızı çizgilerimizi bilerek ve düşünerek yok eden kimse olarak tarihteki yerini çoktan aldı bile. Özel statü verilmesi beklenen Kerkük’ü, kendisi gibi Türkmen olan soydaşlarını IŞİD’in eline teslim etti. Binlercesi vahşi katliamlarla yok edildi. Ve öyle bir noktaya geldi ki Maliki hükümeti onun Kerkük’e girmemesi gerektiğini yoksa tutuklanacağını söyledi.
Özal’ın  “bir koyup beş alacağız”  söyleminin Kuzey Irak bölgesindeki uygulamasının sonucu Neo-Osmanlıcılığın önemli bir parçasıydı. Neo-Osmanlıcılar, Kerkük ve Musul’u Kürtlere verip, hepsini Türkiye’ye bağlayacaklarını ve Suriye’nin önemli bölgelerini de bu parçaya katacaklarını sanıyorlardı. 
Hayal kurmakta olduklarını tarihsel olaylar onlara acı gerçeklerle öğretti.
Şimdi  “Yeni Türkiye” söylemine sarıldılar. Aslında “Yeni Türkiye” de içerik olarak çöktü. Ne güvenilir bir adalet sistemi kurabildi, ne özgür ve güvenilir basın ve ne de tarafsız adil bir bürokrasi. “Yeni Türkiye”, yurttaşlarını kamplara ayırarak geliştirilen, ötekileştirmeler üzerinden inşa edilen bir Türkiye oldu. Bu haliyle  “kurduk”  dedikleri  “Yeni Türkiye” daha kurulurken çöken bir faraziyeden ibarettir. Öyle ki kendi kendini yok sayan kararlar ve uygulamalarla doludur. 
Öncelikle referandumla “düzelttik” dedikleri yargı sistemini yine kendileri inkâr etti. 
TSK’ya yapılanların tarihi çelişkileri, kumpaslarıyla apaçık ortada. 
Daha dün Hayrünnisa Gül, 28 Şubat sürecinin bile daha adil olduğunu söyledi.
Bu durumda  “Yeni Türkiye”  namına sadece kala kala biçim olarak Tayyip Erdoğan’ın şahsına özel sistem/rejim değişimi kaldı.
Davutoğlu, Tayyip Erdoğan adına bu yeni rejimi/sistemi kuracağı varsayılan kimse olarak tayin edilmiş görülüyor. Demek ki yetkin ve kendi özgün yönetimini kurmasına müsaade edilmeyecek bir başbakan olacak. Bir çeşit vesayet sistemi. 
Yazık.. Hem Türkiye’ye hem de vesayete kurban gidenlere yazık..

Yazarın Diğer Yazıları