Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT

Coşkun ÇOKYİĞİT

Yeşilçam buraya giremez!

Yeşilçam buraya giremez!

Tesadüfen gördüğüm bir davetiye bana eski günleri hatırlattı. Davetiye, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Merkezi Uygulama ve Araştırma Merkezi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema TV Uygulama ve Araştırma Merkezi''ne ait. Gündemi, Ulusal Film Arşivi''nin yapılandırılması hakkındaki gelişmelerin paylaşılması ve değerlendirilmesi hakkında 20 Mart tarihli (yarın) bir çağrı. Çok uzun zamandır o cenahtan haber alamıyordum. Demek Şekeroğlu''nun emekliye ayrılması ve bazı idari değişikliklere rağmen bir şeyler devam ediyor. Çok ciddi bir çalışmanın ürünü olan Türk Filmleri Arşivi''nin başlangıç hikâyesini Sami Şekeroğlu, 2013 yılı Nisan ayında Vesikalı Yarim filminin restore edilmiş kopyasının galasında anlatmıştı. Notlarımdan bir kısmı hâlâ duruyor, aktarayım:

Şekeroğlu: "Yeşilçam deyimini eskiden entel takımı, aydın geçinen takım, Türk sinemasını aşağılamak için kullanırdı ve ben o zaman Yeşilçam sinemasıyla büyümüş bir çocuktum. Çocukluğumda da zaten hep beraber büyüdüm onunla. Beni de çok suçlarlardı... Belki Türkan Hanım için de sürpriz olacak bir olay anlatayım. Cumhuriyetin ellinci yılı kutlanacak, bir komisyon kurmuş Üniversite, beni de komisyona almışlar. Gittik, toplandık, konuşuldu falan, herkes bir şey söylüyor, onu yapalım, bunu yapalım diye...

"Biz Yüksek Sanat Yapıyoruz!"

Mustafa Cezzar (sanat tarihi profesörü) bana "Sende bir şey yok mu? Yani sinemada bir şey yok mu? Sinemadan bir program ayarlasan iyi olur" dedi. Ben düşündüm, "Türkan Hanım yönetmenlik yaptı, filmin adı Dönüş. Konuşayım, onun galasını yapabiliriz mesela burada" dedim. Rektörün gözleri parladı, "Çok iyi olur" dedi. Komisyondaki üyelerden önemli bir sanatçı, ismini vermeyeceğim, masaya bir yumruk vurdu, "Yeşilçam buraya giremez!" dedi, "Biz yüksek sanat yapıyoruz burada." Rektör de bir yumruk vurdu masaya, "Senin yüksek sanatına başlarım şimdi" diye bağırmaya başladı ve "Defol! Defol!" diyerek... O sanatçıyı kovdu. Adam çıktı gitti. Ve karar verdik, ben Türkan Hanım''la konuştum, galayı yaptık, Dönüş''ün galası çok güzel oldu."

"Ve bize de bir kapı açtı. Yani Türk filmlerini gösteriyorduk ama zor gösteriyorduk. Herkes aleyhimde kampanya açıyordu, burayı Yeşilçam''a çevirdi falan diye. Sanıyorum ki bir sene sürmedi, bir sene içinde filmlerle beraber beni de üniversite dışına çıkardı Üniversite Senatosu. (O zaman kurulun adı Temsilciler Kurulu''ydu) Yapı Endüstri Merkezi''ne gittim, orada bir salon vardı, boştu, kiraladım, film gösterilerini ve diğer faaliyetleri iki yıl orada yaptım. İki sene sonra da tekrar geri çağırdılar."

"Değersiz Filmleri Neden Topluyorsun?"

"Milli Gençlik Teşkilatı başkanı, rahmetli oldu, çok değerli bir insandı, Alp Kuran; bir gün beni çağırdı, ben öğrenci idim o zaman. Dedi ki "Seni takdir ediyoruz, iyi çalışıyorsun ama bu Yeşilçam filmlerini oluşturuyormuşsun ne işe yarıyor bunlar?". "Topluyorum, merakım var" dedim. "Ama yani değersiz şeylermiş, çok kötü filmler onlar, öyle diyorlar" dedi. "Ben" dedim, "Size bir şey söyleyeyim, sizin bir çocuğunuz olsa, çok çirkin olsa, ne yaparsınız, sokağa mı atacaksınız? Bunlar bizim filmlerimiz. İyi veya kötü". Hatta bunun bir yazısını da yazdım ben sonra. "Bunlar bizim filmlerimiz yani, siz iyisini yaparsınız, onun yerine koyarsınız" dedim. Orada bir liste okudu, ünlü bir kişinin ihbarı idi hakkımda; listeyi okudu; "Bak mesela bu kötü filmler" dedi.  "Susuz Yaz, Yılanların Öcü"... "Bunlar iyi filmler" dedim, "Niye bunları okuyorsunuz?" Birtakım filmler daha okudu. Dedim ki "Siz filmleri sinema eseri olarak değerlendirmezsiniz de, onların belge değeri var, mesela köprünün eski görüntüleri var, Haliç Köprüsü''nün görüntüleri, eski Üsküdar var yani bizim için bunlar da bir değer" dedim. Biraz vaziyeti idare etmeye çalıştım. Sonra düşündü, bana anlayış gösterdi ve bana uzun süre de destek verdi."

"Bunları topladık, 10.000 film var, üstünde oturuyorsunuz şu anda. Bu salonun altında, büyük, aşağı yukarı 1500 metrekare arazi içinde 10.000 film korunuyor. Filmleri toplayıp korumak bir şey ifade etmiyor. Yani onların hayatını sürdürmek, onları gelecek kuşaklara ulaştırmak lazımdı. Elli üç yıldır peşindeyim bu işin. Biraz daha yaşarsam, uzun yaşadım aslında 75 yaş fazla, bunu sürdüreceğim yani, sonuna kadar sürdüreceğim... Ne kadar kurtarırsak kârdır."

Yazarın Diğer Yazıları