Yine mi?

Milli Eğitim Bakanlığı çıkardığı yönetmelikler ve yayımladığı genelgelerle eğitim sistemi üzerinde oluşturduğu fırtınalar sonucu çıkan hortumlarla her şeyi tarumar ederek kendi zihniyetleri doğrultusunda yeniden bir yapılandırmaya gidiyor.
Bugüne kadar kimileri kamuoyunda galeyanlara sebep olan, kimileri ise kamuoyundan saklanarak yapılan icraatlarla birçok şey ters yüz edilerek geçmişle bir hesaplaşmaya gidilmiş. Bu hesaplaşmanın galibi ise bugünkü iktidarın zihniyeti olmuştur.
Ancak yapılanların halk tarafından hazmedildiğini zannederek, yürüttükleri kağnıların tekerlerine taş değmediğini gören hükümet ise yeni kağnılar yürüterek taşıdığı yükü halkın sırtına sarmaya başlamıştır.
Taşınan bazı yüklerin henüz kamuoyu tarafından görülmediği sonucuna varmamızdan dolayıdır ki, bir eğitimci ve yazar olarak halkımızı bilgilendirmenin bir boyun borcu olduğu düşüncesiyle, bu yüklerin neler olduğunu sizlerle paylaşıp, kişi olarak sorumluluğumun gereğini yapmak istedim.
Kamuoyunda 4+4+4 eğitim yasası olarak bilinen bu yasa ile oluşan okul açığını kapatma adına, çocukları özel okula yönlendirme planları yapılarak, eğitim olayına bir tüccar gözü ile bakılmaktadır. Maliye Bakanı’nın açıklamasına göre, ilköğretim çocuğunun devlete bir yıllık maliyeti iki bin beş yüz lira olarak hesaplanmıştır. Çocuğunu özel okula yollayacak velilere bu maliyetin bin beş yüz lirasının ödeneceği, kalan bin liranın ise alt yapı hizmetlerinde kullanılacağı ifadesiyle hem özel okulların teşvik edileceği hem de devletin kâr edeceği hesap edilmiştir.
Bilinmeyen ise özel okulların bir çocuk için aldığı en düşük ücretin on bin lira olduğudur. Bu şartlarda işçi, memur, küçük esnaf ve işsizlerin çocuklarını özel okulda okutmaları hayalden öte bir şey değildir. O zaman bu bin beş yüz lirayı kim alacak. Tabii ki bu paralar ödenmeden öncede çocuğunu özel okulda okutan durumu oldukça iyi olan veliler alacaktır. Yani zengine fakirin vergisiyle destek, hani geçmişte birileri de  “Ben zengini severim” demişti ya. İşte benim hükümetim de zengini sevdiğini böylece deklare etmiş oldu.
Atılan bir başka adımla okullar yedi gün yirmi dört saat halkın hizmetine hazır tutulacakmış. Düşünce güzel, mantık doğru. Parkı olmayan ve sosyal tesislerden yoksun mahalle halkı için bulunmaz nimet. Ancak bunun için altyapı hazır mı önce ona bakmak gerekir. Bir zamanların hızlı treni sonucu onlarca insanın zarar gördüğüne dönmesin.
Okulların bahçesi ve sosyal tesisleri buna müsait mi? Müsait olanların hor kullanımı nasıl önlenecek, doğacak hasarı kim karşılayacak bunun için ödenek ayrıldı mı? Yoksa velilerin sırtına yeni bir yük mü sarılacak. Okullarda bu işlerin organizasyonuyla öğretmen uğraşamayacağına göre idareciler mi uğraşacak. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda bir memurun çalışacağı iş saati belli olduğuna göre insanları nasıl çalıştırmayı düşünüyorlar. Demek ki yasal bir düzenleme yapılmadan alınan bir kararla karşı karşıyayız. Yani siz diyorsunuz ki ben Bakan’ım emrederim olur. Emriniz baş üstüne Sayın Bakan.
Öğretmenler beş yılda bir sınava tabi tutulacakmış. Üniversitelerden alınan bilgilerin geçerliliği, gelişen eğitim teknolojisini karşısında ancak üç yıl yeterli olabilmektedir. Sonraları ise bilgilerin yenilenmesi elzemdir. Burada ise yanlış olan, sadece yeni bilgi öğretmenler için mi gerekli, diğer memurlar için gerekmiyor mu da sadece öğretmene sınav konuyor.
Ayrıca sadece sınav yapmakla öğretmenlerin bilgileri yenilenmiş oluyor mu? Öğretmenlerin bilgilerini yenilemeleri için hizmet içi kurslar yapılacak mı? Yoksa belli bir ücret ödeyerek kendi kendilerini yetiştirmeleri mi sağlanacak? Olmadı, ey öğretmen, sen de öğrencilerinle birlikte dershaneye devam et mi denecek? Yoksa kaldıracağız dediğiniz dershaneleri daha da çoğaltarak böyle destek olmayı mı düşünüyorsunuz?
Sınavı başaramayanlar için yaptırım ne olacak. Bu öğretmenler geri hizmete mi çekilecek, ücreti mi düşürülecek yoksa görevlerine mi son verilecek? Ayrıca sınavı kazananların ödülü olacak mı? Onlara da aferin devam mı diyeceksiniz?
Kuran kursları yönetmeliğine göre oraların denetiminin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bırakılması makul olabilir. Ancak bu kurslarda “Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı hareket, devlet, ülke ve milletin bölünmez bütünlüğünü bozacak faaliyetlerin”  kalmasının ne gibi mahsuru vardı da kaldırıldı.
Siz ülkeyi yönetenler geçmişimizle ne hesabınız var ki durmadan geçmişimizi karalayıp yok etmeye çalışıyorsunuz. Olan kininizin gereğini kamuoyuyla niçin alenen paylaşmadan kaçıyor da hep belden aşağı vurmayı tercih ediyorsunuz? Ülke ve millet bütünlüğünü ortadan kaldıracak ortamı hazırlamak kime hizmet etmektir. Her halde Türk’e olmasa gerek...
Bugün yaptıklarınızı halktan saklayabilirsiniz. Halk hesap sormuyor da görülebilir. Unutmayın ki bugün sizin sorduğunuz hesabın gelecekte de sizden sorulması kaçınılmaz bir gerçektir. Kindarlığın, hesaplaşmanın ve halkımızda ileride telafisi mümkün olmayan ayrışmalara yol açan olaylara meydan vermenin yerine, sevginin ve barışın olması hem sizi hem de halkımızı rahatlatacaktır.
Acı olanı ise pek de iyi olmayan bir yol açtınız. Gelecek nesiller de o yoldan yürüyecek, sonuçta kaoslar yaşanmaya devam edecektir. O kaoslarda da kimin nasıl hesap ödeyeceği hiç belli olmaz.

Yazarın Diğer Yazıları