Yine yanan biziz, yine biz

Adana'da yangın çıktı ve yine bizim çocuklarımız öldü... İsyan etmeyecek ve asla hesap soramayacak ailelerin çocukları... Yine 'kader' deyip gömecekler yavrularını...

'Merdiven altı din eğitimi'nin kötü bakiyesi bu durum... Berbat ve denetimsiz binaların enkazı yine 'tevekkül'ün anlam sınırlarını çizemeyen gariban halkın üzerine yığılıyor... Onlar ne ambulansı konuşurlar, ne itfaiyeyi, ne yangın merdivenini, ne denetimi...

Hepsi bir ambulansa sığdırılmış cansız bedenlerin mezarlarına toprak değil, sözde 'kader' örtecekler... Kamu adına bir şeyler yapması gerekenler de toplumsal hafızanın gevşekliğine sığınıp geçinip gidecekler... Sonra devam edecek hayat: Bir yurttan tecavüz haberi gelecek, diğer yurttan yangın... Şu iktidar, bu parti değil mesele, tarikat veya cemaat deyince seçim zamanları pazarlıklar gelecek akla... Sonra da 'koalisyon gereği' dağıtılacak kurumlar...

Ya denetim? Hak getire!..

Yanarak ve boğularak ölen çocuklarımıza Allah'tan rahmet, kömürleşen cesetlerde parmak izi olan, irili ufaklı sorumlu kim varsa hakkettiklerini diliyorum... Beşerin adaletinden ümidimizi çoktan kaybettik...

***

Ülkemiz sıkıntılı günlerden geçiyor... Coğrafyamızdaki ülkelere ateşler düşüyor ve sınırların acımasız tekniklerle değiştirildiği/değiştirileceği zaman kesitindeyiz... Sakin topraklar bir anda alev topuna dönüşebiliyor...

Yaşananlar, alevlerin artık daha fazla etkilediği bizlere birliğin ve beraberliğin önemini daha fazla öğretmesi gerekirken, bu hassasiyetin herkes ve her kurum tarafından aynı şekilde gözetilmediğini görmek can sıkıcı...

İşte size tipik bir kötü örnek: Nurettin Topçu'nun 'Maarif Davamız' isimli kitabını Millî Eğitim Bakanlığı 'okunması tavsiye edilen kitaplar' arasına almıştı... Kitapta Alevilere hakaret niteliği taşıyan bölümler vardı ve tepki toplamıştı...

İşte onlardan birisi meselâ: "Tarikatları ise, asırların arasında tâ kalbinden kemiren şerir kuvvet Alevîlik olmuştur. Ve böyle bozuk bir zihniyete, kolayca ortak olan hayati hazlarla yüklü bir âdap ve erkân silsilesi, tarikatları çürütmeğe kâfi geldi. İslâm âlemi, bugün bu iki çürütülmüş zihniyetin harabesi hâlindedir."

Şimdi de Balıkesir Valiliği ve Belediye Başkanlığı, önemine dair yazı yazdıkları ve özel baskı yaptırdıkları bu kitabı okullara dağıtıyorlar...

İçine sürekli tefrika sokulmak istenen ve bu anlamda kırılgan bir zemine sahip olan ülkemizde yöneticilerin çok daha olgun ve sorumlu davranmaları gerekirken, bu tip hataların izahı mümkün değil... Bu 'hizmet'in altına imza koyan yöneticiler, kitabın bu bölümlerini gerçekten okumuşlar mıdır? Eğer okumadan tavsiye edip dağıtıyorsalar bu vahim bir durum... Yok eğer okuyup da sakınca görmemişlerse bu daha da vahim bir durum...

***

'Sevdam Gözlerimde Kaldı' filmi 2 Aralık'ta gösterime giriyor... Ahmet Yenilmez'in imza koyduğu filmde, Abdullah Çatlı, Prof. Dr. Esat Coşan ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun aynı sebepten cinayetlere kurban gittiklerine dair büyük bir iddia ortaya konmuş...

Filmde, 12 Eylül 1980 öncesinde meydana gelen patlamada gözlerini kaybeden Mahir ve Zafer'in sır dolu bu üç ölümle ilgili gerçeğin peşinde koşmaları işleniyor... Abdullah Çatlı'nın kızı Gökçen Çatlı'nın de yer aldığı filmle ilgili olarak, "Filmin sonunda izleyici, 'Bilmediğim çok şey varmış. Bakmamış, görmemişiz. Bu televizyon ekranlarında, beyaz perdede, hep birilerinin gösterdiği şeye bakmışız. Aslında bakmamız gereken ne ayrıntılar varmış' diyecek. Çok ayrıntı görecek. Bir kere seyircilerimiz 12 Eylül 1980'in öncesinden, yaşadığımız bugüne kadar nasıl bir algı operasyonuna çekildiğimizi görecek. Herkes bir kere başı önünde eve gidecek" diyor Yenilmez...

2 Aralık'ta sinema salonunda yerimizi alacağız...

Yazarın Diğer Yazıları