Yitik Balta

Edebiyat dünyasına ilk adımını 'Yorgunum' romanıyla atmıştı Veysel Tekelioğlu... Eserinde, 12 Eylül 1980 öncesi ülkücü kimliği ve oturduğu sosyolojik tabanı âdeta bir akademisyen titizliği ile yorumladı... Sonra bir adım daha öteye geçerek 'Yitik Balta' romanını edebiyatımıza kazandırdı... Özgür ruhlu kimliğin hayat bulduğu sosyolojik tabanın, Hz. İbrahim'le var olduğunu, Hz. Ali ile zirveye çıktığını haberdar etme derdine düştü...

Yıllarca Selef örtüsüyle gizledikleri İslâmiyet'i, insanımıza süsleyerek sunanların, gerçek niyetlerini işleyen Yitik Balta romanı raflarda yerini aldığında, -şimdi o kadar olmasalar bile- bu ülkedeki Suudi hayranlarını durdurmak mümkün değildi...

Türklere karşı itiraf edilmemiş husumet taşıdıkları azıcık idrak sahiplerince dahi bilinen Suudilerin, Peygamberimizin, "Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır" diyen hadisine rağmen Kâbe'nin o büyük giriş kapısına Hazreti Ali'nin adı yerine kralın adını verme gafletinde bulundukları bir hakikat...  Suudilerin ne Kâbe'de, ne de Peygamberimizin evinde ve dahi Mekke ve Medine'de, Hz. Ali, Hz. Fatma ve Hz. Hüseyin'in isimlerine hiçbir yerde hiçbir şekilde yer vermeyerek esasında neyi örtmeye çalıştıklarını bilmek için önce putları kırmaya niyet gerekliydi... İşte onun için Yitik Balta lâzımdı...

Selefi hurafelerden kafayı kaldırıp Yitik Balta'yı talim etselerdi, İslamiyet'in şatafatı değil, sadeliği emrettiğini öğrenirlerdi...

Yitik Balta bir ibret... Kâbe'de bir kadının bedduasına irkilen Manas'ın "Beddua etme! Beddua etme!" haykırışıyla, beddualarıyla taşlaşanlara, kendi taassupları ve menfaatleri uğruna ülkelerini felâkete sürükleyenlere ve vatanlarına ihanet edenlere bir ibret...

Yitik Balta, "Benim beş umrem oldu" "Benim altı umrem oldu" diyerek sayı yarışına girenler için, "Yetimi itip kakıp, yoksulu doyurmaya teşvik etmeyip namaz kılanların vay hâline" diyen o ayetin hem bugünleri hem de bütün devirleri işaret ettiğini kafaya çakan bir ibret... 

***

Yitik Balta, bir yandan da sadece beyaza bürünerek ihrama girdiklerini sananlara sesleniyor... Hakiki ihramın maddiyata gönülde yer açmamak, dünya varlığından soyunmak, helâl olanından bile vazgeçmek, yemekten içmekten arlanmak olduğunu haykırıyor... Çağlasını büyüten ağacın görünmeyen emeğini korumaya çabalayan Ateş Hala'yı tanıtıyor, onun bahar aylarında ağaçlardan çağla koparan çocuklara yalvarırcasına "Yavrularım, olgunlaşmadan koparılmaz ağacından meyvesi, yazık, günahtır" öğüdünün taşıdığı büyük mesajı aktarıyor ve " ... yemin olsun, o gün, o nimetten muhakkak sorulacaksınız" diyen ama işiteni az olan o ayetten haberdar ediyor, yaşını dahi doldurmamış küçük hayvanları kesmekten, yemekten arlanmayı hatırlatıyor...

Yitik Balta, malın mülkün ebedi olarak uhdelerinde kalacağını zannedenlerin putlarını da ihmal etmiyor... "Rızk verdik onlara, dağıtsınlar" diyen birçok ayete rağmen maliyetli Müslümanlık yerine maliyetsiz Müslümanlığı yeğleyen, paylaşmamak için kan ter içinde kalanların gerçek yüzlerine ayna tutuyor... Asıl olanın yoklukta ekmeğe bandırılarak katık edilen tuzu üleşmek olduğunu, yokken paylaşmanın kolay, varken paylaşmanın zor olduğunu, paylaştığının da, paylaşmadığının da kendi mülkü olmadığını aktarıyor, ders almak isteyene...

***

Ülkücü kimliğini unutup ya da ileride lâzım olur diye katlayıp cebine koyanlar, Yitik Balta romanını okusalardı, Hıra Mağarası'na, Oku Mağarası; Sevr Mağarası'na, Kurtuluş Mağarası denilseymiş ne güzel olurmuş diyen, Hz. İbrahim'in Yitik Baltası'nı bulmayı kendine borç edinen, bu ideali için her şeyini feda eden Mehmet Manas'a özenir, bu kimliği taşımanın ne büyük bir onur olduğunu, hüznü olmayanın ülkücü olamayacağını idrak ederlerdi...

Kafdağı'nın ardındaki yitiğini bulma uğruna can veren ülkücülerin, Türk folklorunun desenlerinden olan 'yeşil ördek' eşliğinde Manaslar tarafından toprağa verilişini müthiş bir anlatımla efsaneleştiren o an için bile Yitik Balta okunmaya değer bir eser... İnsanın rüyasından uyandırıp kendisine getiriyor...

Bir masal gibi anlatıyordu Yitik Balta'yı Tekelioğlu, hem de İbrahim soylu Manaslardan nakledilen bir masal gibi...

Yazarın Diğer Yazıları