Yoksa tüm bu olanları biz mi istiyoruz

Çocukluk yıllarımı hatırladığım zaman, içimi bir hüzündür kaplıyor. O yıllarda yaşadıklarım adeta bir sinema şeridi gibi gözümün önünden geçtikçe, göz pınarlarımdan akan yaşlar bir yağmur deryasına dönüşüyor. Belki elbiselerimiz yamalıydı ama, yaptığımız işlerin heyecanı yediğimizin bir lezzeti vardı. Çalışmalar kas gücüne dayansa da, kimsecikler zehirlenmiyor, doktor kapılarını aşındırmıyordu.

Stres diye bir şey yoktu. Herkes kendi çabalarıyla bir şey üretmenin hazzındaydı. Belki az ama GDO’suzdu, temiz sularla sulanmış, zehirsizdi ve katkısız üretim yapmıştı. Stokçusuz, istifçisiz halka ulaştırmanın zevkini yaşıyordu. Ürünü olan olmayana yardım ederek bize has olan dayanışma hasletimizi de yaşatıyordu.

Köylerimizde, kuş ve hayvan seslerine karışan insan sesleri adeta bir armoni oluşturuyordu. Her hanenin büyük ve küçük baş hayvanlarına ilaveten kümes hayvanları da bulunuyordu. Üstüne üstlük herkesin bugün bulunamayan şekersiz kara kovan balı da vardı. Her yerde temiz hava solunur, temiz su içilir ve katkısız ürün yenirdi. Ülkenin her yöresi iklimine göre üretim yapar, üretilenlerin fazlası pazarlanır o paralarla başka ihtiyaçlar giderilirdi.

Üretimi teşvik ve kaliteyi koruma adına okullarda yerli malı haftaları tertiplenir, hangi bölgemizde ne yetiştirildiği anlatılarak dünyada kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri olmakla övünülürdü. O gün okula ürettiğimiz ürünlerimizi götürürken mutlu olur, bugünkü gibi başka ülkelerin ürettiklerini okula taşıyarak göstermelik kutlama yapılmazdı.

Ne oldu da o günlerden bugünlere geldik? Çok mu iyi yaptık? Yoksa kendi elimizle kendi sonumuzu mu hazırladık? Teknoloji gelişti daha çok üretip, daha çok kazanıp rahat bir hayat süreceğiz dendi. Söylemler çok hoşumuza gitti geleceğe ümitle bakar olduk.

Ülkede bentler yapılıp, kıraç topraklar suyla buluşturuldu. Ancak su iyi kullanılmadığı için topraklar tuz tarlalarına dönüştüğü gibi halk kazandığı ile elektrik ve su paralarını ödeyemediğinden arazilerini ekmez oldu. Gübre üretilip daha çok verim alınacak dendi, topraklar ve suyumuzun kirletilmesi yanında pahalılıktan dolayı halk gübre alamadığı için tarım alanlarını terk etti.

Başta traktör olmak üzere tarım alet ve edevatı gelişti. İşler daha kısa zamanda yapılarak zamandan ve insan gücünden tasarruf edildi. Dünyanın en pahalı akaryakıtının ülkemizde satılmasından dolayı insanlar çiftçiliği bırakıp şehre göçtü. İlaç geliştirildi haşarat ile birlikte tüm yaban hayatı yok edildi. Toprak ve sular kirletildi. Kendi paramızla kendimizi zehirler hale gelindi.

Daha çok verim alımı için her şeyin GDO’su ile oynandı ve istenilen ise elde edildi. Ne acı ki ölümler, sakat doğumlar ve hastalıklar arttı hastaneler yetersiz kaldı. İlaç masrafı ve sağlıksız yaşam başladı. Ne yaptıksa daha çok verim ve daha çok para adına her şeyimizi mahvettik.

Çiftçinin tarımı terk etmesiyle birlikte her alanda olduğu gibi bu alanda da istismarcılar türeyerek üreticinin elinden ürettiğini üç kuruşa alarak stoklayıp, arzı daraltıp tüketiciye üç liraya satarak insanları kaz gibi yoldu. Yetmedi adamları vasıtasıyla hastalıklar var diye halkın malını öldürtürken, kendisi çiftlikler kurup kârına kâr kattı. Ülkeyi yönetenler ise bu olanları teşvik eder oldu. Bunlar vergi kaçırırken iki dekar yeri olandan vergi tahsilatı için hacizler gönderip her şeye kilit vurduruldu. İnsanların hastalanıp ölmesini de seyredip hastanelerde rehin kalmasına neden oldu. Tüketicinin karnını doyurması için ise gayrimeşru yollara sapmasına göz yumdu. İnsanlar iyi bir eğitime tabi tutulmalıydı. Halkın sağlığıyla oynayanlara izin verilmemeliydi. Hayvan yetiştiriciliği iyi kontrol edilmeliydi.

Nedendir bilinmez, halen vakit varken 153 ülkeden ürün ithal etme yerine ihraç eden, üretici ve tüketiciyi koruyup istifçilerin önüne geçilebilir. Tüm bunlar yapılmazken seçimlerde halkın karşısına geçip biz yaparız diye alay ediliyorsa demek ki tüm bunları biz istiyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları