Zalim ve kâfir arasındaki fark

Fransız mizah dergisi Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i karikatürize ederek dalga geçecek ve ben buna sessiz kalacağım. Elbette molotof kokteyli atmayı onaylamıyorum ancak bunu yapmak isteyen insan sayısı hiç de az olmaz. Muhtemelen karikatürist kılıklı provokatörlerin de niyeti hem kolay yoldan şöhrete ulaşmak, hem de Müslümanları bir kez daha terörist göstermektir. Fakat Avrupalılar şunu da unutmamalıdır ki, hiçbir Müslüman onların dinleri üzerinden böyle yayınlar yapmıyor.
Terörist Bingöl’de şehrin ortasında oyuncakçı mağazasının önünde bomba olup patlayacak, ben ona sempatiyle bakacağım! Sonra terörist çıkıp,  “Kusura bakmayın yanlış yerde patladı” diyecek ben de ona “Eyvallah canın sağolsun!” diyerek cevap vereceğim! Karşındakini tahrik edeceksin buna demokrasi diyeceksin! Birlikte yaşadığın insanların evini, yuvasını, ailesini yıkacak, canına kastedeceksin ve buna özgürlük savaşı adını vereceksin! PKK ile Kürtler arasına kesin ve kalın bir çizgi çekerek yazıyorum: Kürt olmayan hangi komşunuz sizin aleyhinize böyle haince tuzaklar kurdu. Bu kadar korku yeter, artık siz de sesinizi yükseltin, aranızdaki hainleri susturun!
Bazen yerinde kullanılmayan bir söz de hukuk sistemine bomba gibi düşebiliyor. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, BDP’nin Anayasa Komisyonu üyesi Prof. Dr. Emine Büşra Ersanlı’nın tutuklanması üzerine, “Bütün profesörler tutuklanmış olsa merak eder sorabiliriz, ama binlerce profesörden bir profesör tutuklanmış olabilir” diyecek ve kendi eliyle başında bulunduğu teşkilatın çalışmalarına adeta limon sıkacak. Evet, hukuk karşısında Bakan’ın da belirttiği gibi imtiyazlı sınıfların oluşmasını kimse istemez ama “Bütün profesörler tutuklanmış olsa merak eder sorabiliriz” demek de neyin nesi! O zaman, zaten merak etmeyecek kimse kalmazdı! Bazen yersiz bir söz doğru bir işi berbat edebilir.
Dalga geçmek, hakaret etmek özgürlük değil saldırganlıktır. İtiraz, eleştiri ve protesto ile taciz ve saldırının arasındaki farkın iyi bilinmesi gerekiyor. Nedenleri ne olursa olsun kimse kimseye, temsil ettiği kitle yüzünden hakaret etmemelidir. Mensubu olduğu kitle veya grup saldırganı koruyor ve yaptıklarını destekliyorsa zaten suç ortağı olmuş demektir.
Savaş ortamında kullanılacak söylemle barışta kullanılacak dil farklıdır. Cenge çıkacak orduyu,  “Haydi yiğitler yürüyün küffar üstüne” diyerek cesaretlendirebilirsiniz. Küffar kâfir kelimesinin abartılı şeklidir. Fakat normal zamanda hakaret kastıyla ‘kâfir’ bile diyemezsiniz.  Üstelik İslamiyet’in ilk çıktığı günlerde kâfir kelimesi, “üstü toprakla örtülmüş” anlamında kullanılıyordu. İman etmeyenlerin kalplerinin üzerindeki örtü kaldırılırsa hidayete ereceğine inanılıyordu. Ancak yeni dine inanmayanlar zulmetmek, hatta öldürmek kastıyla üzerlerine gelmeye başladıklarında kâfir kelimesi zalimle birlikte telaffuz edilmeye başladı. Bu paragrafın özü: Her kâfir, zalim değildir. Her zalim de kâfir olmayabilir...
Her kesim içinde aşırılar, fanatikler, hatta cinnet geçirmeye meyyal asabi tipler olabilir. Bir Yunan’a kızıp bütün Yunanistan’ı ateşe vermeye hakkınız yoktur. Çinliler, Avrupalılar ve Araplar Türkleri çoğunlukla kahramanlıkları, cesaretleri ve erdemleriyle tanımıştır. Herhalde kimse zalim bir millete kendisini koruması için sarayında görev vermezdi. Moralılar durup dururken kendi ırkından düşmanlarına karşı yardım için Venedik yerine Osmanlı Sultanı Fatih’e elçi göndermediler. Çoğu Bizanslı da zaten “Katolik külâhı yerine Müslüman sarığı” görmeyi tercih etmişti.  Abbasi Halifesi, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’i adil bir komutan olarak tanımasa herhalde hilafetin koruyucusu görevini vermezdi.
Kâfir ve zalim farkını Avrupalılar anlamakta zorlanabilirler, ancak terörün üzerine giderken kullanılacak üslup ve yöntem inceliklerini kendi insanımıza dahi anlatmakta ciddi sorunlar yaşıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları