Zevahiri kurtarma tiyatrosu gibi

Başbakan'a, ABD'ye gitmeden önce düzenlediği basın toplantısında, çocuklarına ait olduğu iddia edilen offshore şirketleriyle, hani şu dünyayı kasıp kavuran "Paradise Papers/Cennet Belgeleri"yle  ilgili soru sorabilecek bir babayiğit gazeteci çıkacak mı diye beklerken, sorunun, yaldızlı bir çanak içinde, iktidar yanlısı/yandaşı bir kanalın muhabirinden gelmesi ve Başbakan'ın da "açıklama yapma fırsatı yarattığı için" ve teşekkürle karşılık vermesi pek teatraldi ama olsun... En, "bütün dünyanın konuştuğu skandalı soracak bir Allah'ın kulu çıkmadı" şeklindeki ayıplı görüntüden iyiydi...

Yargının da "partili cumhurbaşkanı(!)"na bağlandığı bir "hukuk devleti(!)"nde, aynı partiye mensup Başbakan'ın,  "Benim dokunulmazlığım var ama çocukların yok. Buradan davet ediyorum. Her türlü soruşturma yapılabilir. Bunu özellikle de istiyorum" çıkışı da aynı derece de teatraldi ama olsun... En azından, "sen kimsin", "montaj" vs. deyip de konunun yargıya intikali ihtimaline bile savaş açarak, adaletten kaçıyor görüntüsü vermekten iyiydi...

Hiç değilse, maksat hasıl oldu; kurtardı zevahiri!

***

"Reis" duymasın!..

İYİ Parti Kurucular Kurulu ve GİK üyesi, nam-ı diğer "Kardak Kahramanı" Ali Türkşen'in, bugün Balıkesir Üniversitesi'nde katılması planlanan "Günümüzde Mustafa Kemal olmak" konulu söyleşi, dün Rektörlük tarafından iptal edilmiş.

Gerekçe?

Belirtilmemiş.

Siyasete iyiden iyiye ısınan Türkşen, haklı olarak,  "Atatürk'ten mi korktunuz, İYİ Parti'den mi?" diye soruyor.

Ben ise,  "Hiç mi dinlemiyorsunuz Reis'i? Reis'ten de mi korkmuyorsunuz?" diye sormak istiyorum bizzat atadığı rektörlere?

Öyle ya, boşuna mı yazılarıyla uyandırmaya çalışıyor her gün kalemşorleri, "İYİ Parti'nin gündemde kalmasına yol açacak bir hareket olmayacak" diye...

Kraldan çok kralcılık böyledir işte; sırf yaranmak uğruna, koca iktidarı "korkak" durumuna düşürdünüz durduk yere!

***

"Onurlu varoluş" hikayeleri okusak keşke

***

Ahmet Hakan, kendisi de "ideolojik mahallesini bırakıp Türkiye'ye açılmış bir yazar olarak", Levent Gültekin'in kendi hikayesini anlattığı "Onurlu Çıkış" kitabını yorumlarken, farklı ideolojik mahallelerden, daha fazla yazarın bu hesaplaşma/yüzleşmeyi yapması gerektiğini savunuyor ve şöyle diyordu dünkü köşesinde:

 "Çünkü Türkiye'nin en büyük sorunudur:

İdeolojik mahallenin korunaklı dünyasına sığınıp büyük bir körlük içinde yaşayıp gitmek...

Onurlu çıkış, işte bunun için şart!"

"Onurlu çıkış"lardan önce o mahallelerdeki "onurlu varoluşlar"ın desteklenmeye ihtiyacı var bence.

İkamet ettiği ideolojik mahalleden -kendince- onuruyla çıkarken değil, orada onuruyla var olma mücadelesi verirken başlıyor aslında o hesaplaşma/yüzleşme! Tam o noktada "korunaklı" olmaktan çıkıyor artık zaten kişi için mahallesi de...

Kaldı ki,  "öz mahallesinde garip, parya"laşmış hissetmeye başlayanların, kendi mahallesinin dahi "öteki"si olmayı başaranlar(!)ın terk-i diyarından başka bir şey değil "onurlu çıkış" diye kutsanan göç de...

Bütün ideolojik mahalleler için geçerli;

Keşke "onurlu varoluş"ları sindirebilseler, onlara yaşam hakkı tanıyabilseler de; insanlar dönmeye sürgün edilmese!..

***

Gelin veliler birlik olalım(!)

TEOG yerine uydurulan(!) sistemin açıklandığı gün, "Veliler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır" diye yazmış ve çocuğu sadece ortaokul-lisede okuyan ailelerin 20 milyon "seçmen"e denk geldiğini; bunun hiçbir siyasinin görmezden gelemeyeceği bir güç olduğunu, ve tek başına bu gücün bile ülkenin kaderini değiştirebileceğini yazmıştım ya...

Birçok veliden destek geldi...

O velilerden Yelda Elalmış, bir adım ileri giderek öğrenci velilerine "dernekleşme" çağrısı yaptı:

 "Evlatlarımız, darmadağın edilen eğitim sistemi içinde umutsuz, depresif ve mutsuzlar. Bir dernek kurulsa ÖVBDD, açılımı; Öğrenci Velileri Birlik Dayanışma Derneği olsa misal... Hele yanımızda emekliler, çiftçiler, eczacılar, doktorlar, hemşireler, işçiler de katıldı mı, 50 milyonu buluruz...

Çiftçiler ağaçları kestiler, Zonguldak'ta maden işçileri kendilerini madene kapattılar, emeklilerin hali ortada, bir de yaşa takılıp emekli olamayanlar var, sağlık sektörü çalışanlarının durumu içler acısı, şimdi kasaplar da aramıza katılır.

Bu ülkede durumundan memnun olan kimse yok ki. Tek sorun; her kesim sadece kendi derdini umursuyor. Umudum velilerde. Çünkü çiftçi, doktor, işçi, hemşire, emekli kim varsa ortak nokta hemen hemen hepsi birer veli.."

Yazarın Diğer Yazıları