Zulüm Allah'a isyandır!

Kemal Kılıçdaroğlu, Saray'ı fena bocalattı. Saray bocalayınca "yandaşlar" yalpalıyor. Klasik salvolar.

Kemal Bey, 16. Nisan Referandumu öncesi taktiğini sürdürdü. Salvolara, saldırılara aynı tonla karşılık vermedi. Bildiği yolda, hem hakikî, hem mecazî manada yürüdü.

Kemal Bey yürümeseydi, sadece "Adalet istiyoruz!" açıklaması yapsaydı, sesini duymasını istedikleri duyarlar mıydı?!

Öyle bir harekete imza atmalıydı ki, bütün dünyada yankı bulmalıydı. Ankara'dan İstanbul'a yürümek akla geldi. Herhâlde Gandhi örnek alındı. Onun 1930'un başında başlattığı Tuz Yürüyüşü'nün akisleri büyük oldu. "Biz de böyle bir yürüyüş başlatalım. Demokratik eylemler, demokratik ülkelerin ilgisini çeker. Demokratik ülkeler ilgilenince, bizde adaleti ketmedenler, mecburen kulak kabartacaklardır. Ana muhalefet partisi genel başkanı 69 yaşında, 450 km.'yi 'adalet istiyoruz.' diyerek günlerce yürürse, boşta kalabilir, zora düşebiliriz, gereği için adım atalım, diyeceklerdir." diye fikir yürütülmüştür.

 "Adalet Yürüyüşü" kim ne derse desin, bir dönüm noktasıdır

Gandhi'nin ülkesini, ta uzaktan gelmiş birileri işgal etmişti. Ya bizim ülkemiz? Kendi insanımız kendi insanımıza eziyet ediyor, haklarını elinden alıyor, süründürüyor, aç bırakıyor.

Ak Parti yönetimi "Ana muhalefet partisi öncülüğünde halk adalet istendi, biz de gereğini yaptık." demeyecektir. Kendilerini haklı çıkarmak için akla gelmeyecek bahaneler uyduracaktır. Önlerinde 15 Temmuz kozu var. "Tek Adam", K. Kılıçdaroğlu'nun 10 maddelik Maltepe Bildirisi'ni, 15 Temmuz gecesi yapacağı konuşmayla bastırmak isteyecektir.

 "Ötekileştirme", "düşman görme"den nemalanma hesabı yapanlar, insanları nasıl kucaklayacaklar?!

Darbeciler belalarını bulsunlar ama yüzbinler niye mağdur? Haberciler niye hapiste? Ak Partililerle de konuşuyoruz. Ak Partililerin ailelerinde daha çok mağdur var. Ak Parti'yle Cemaat iç içeydi. AKP'liler, Cemaat'e yanaşmayı teşvik ettiler. Pensilvanya, neredeyse Saray'la eşit görülüyordu.

Kemal Kılıçdaroğlu, "Korku duvarlarını yıkacağız!" diyor.

Hiç kimse keyfi tutuklanmamalı, hiç kimse delilsiz, sırf bankalarına para yatırdı, sırf selâm verdi, sırf mektebine, dershanesine gitti, diye işinden edilmemeli, hapse atılmamalıdır.

Her zaman yazarım... 15 Temmuz'a kadar kanunen ne kadar açık müessese varsa ve bu müessesenin ne kadar aktif ve pasif üyesi varsa, eğer eline silâh almamış, silâh alanlara fiilen yardım etmemiş, darbe olacağını aklının ucundan bile geçirmemişse bunları suçlayamazsın, işinden edemezsin, hapse atamazsın! Ama gelin görün ki, hapsedilenlerin, işinden atılanların pek çoğu, kanunî haklarını kullananlar. Daha ötesini söyleyeyim, bahsettiğim gibi, Ak Partililerin teşviki ve yol açmasıyla Cemaat'le ünsiyet kuranlar.

Zulüm Allah'a isyandır:

"Yâ eyyuhâ'l-lezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bi'l-kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta'dilû."

("Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir kavme (topluluğa) duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin.") (Maide, 5/8).

Yazarın Diğer Yazıları