Güneş Sisteminin En Büyük Gezegeni: Jüpiter!

Güneş Sisteminin En Büyük Gezegeni: Jüpiter!
Güneş sistemimizde yer alan en büyük gezegenin adı Jüpiter’dir.

Dev gezegenler karasal gezegenlerden çok farklıdır. Kütle ve hacimleri karasal gezegenlere oranla muazzamdır. Bu gezegenler genellikle helyum ve hidrojen gazlarından oluşmaktadır. Bu nedenle “gaz devleri” olarak da bilinmekte olup bu sayede yoğunlukları karasal gezegenlere göre çok düşük olmaktadır. Bu gezegenlerin kendi eksenleri etrafında dönüş hızı da çok fazladır. Dev gezegenlerin çok sayıda uyduları vardır ve güneş’ten çok uzaktadırlar. Güneş sistemimizde yer alan en büyük gezegenin adı Jüpiter’dir.

Jüpiter’in içerisine 1400 adet dünya rahatlıkla sığabilir. Kütlesi ise 318 dünya kütlesi kadardır. Yani güneş sistemimizde bulunan 7 gezegenin toplam kütlesinin 2,5 katı oranındadır. Bu devasa kütlenin yarattığı güçlü kütle çekimi kuvveti nedeniyle yeryüzünde 90 kg olan bir insan Jüpiter’de 197 kg gelmektedir. Jüpiter’in kendi ekseni etrafında dönüşü oldukça fazla olduğundan dolayı dönüş hızı oldukça fazladır. Ayrıca kutupları basık, ekvatoru ise oldukça şişkindir.

Jüpiter Olmasaydı Ne Olurdu?

Jüpiter’in neredeyse tamamı gazdan oluşmaktadır. Ayrıca saatte 644 km. esen rüzgârlardan ve dünyamızdan iki kat büyük fırtınalardan oluşmaktadır. Bu sayede güneş sistemimizdeki gezegenlerin oluşumuna ışık tutabilmektedir.

Jüpiter çok güçlü yer çekimi alanı nedeniyle diğer gezegenlerin ve dünyamızın koruyuculuğunu yapmaktadır. Eğer Jüpiter olmasaydı galaksimizde bulunan bütün gezegenlere çok fazla sayıda kuyruklu yıldız ve asteroit çarpardı. Bu olay olduğu zaman ise yeryüzünde yer şekli olaylarının çok farklı şekillenmesine yol açabilirdi.

1989 yılında Atlantis uzay mekiğinden fırlatılan Galileo tarafından her yeni keşif Jüpiter ve uyduları hakkında bilgilerimizi daha fazla hale getirmektedir. Ayrıca güneş sistemimizin nasıl oluştuğu da bizlere kanıt sunmaya devam etmektedir. Galileo öncesinde araştırmalara sadece uzaktan bakan bilim insanları 1975 – 1980 arasında yeni nesil uzay araçları ile yeni bakış açıları sağlamaktadır.

Jüpiter uzay ortamı ile yüzeyi arasında yaklaşık 5000 km. kalınlıktaki atmosferde yer almaktadır. Galaksimizdeki en kalın atmosfer Jüpiter’dedir. Jüpiter’in atmosferi ile ilgili bilgiler 1995 yılında Galileo uzay aracı tarafından gezegene bırakılan atmosfer sondajıyla elde edilmiştir. Atmosferin alt kademelerinde rüzgâr hızı saatte 1500 km. bulmaktadır. Atmosferin üst kısmı ise saatte 1500 km. yi bulan rüzgârlar esmektedir. Bulut tabakasında ise değişik enlemlerde birbirine ters bir şekilde esen şiddetli rüzgârlar nedeniyle kuşaklar bulunmaktadır.

Jüpiter’in Kırmızı Lekesi

İlk olarak Robert Hook tarafından 1664 yılında gözlemlenen büyük kırmızı lekesi halen daha günümüzde de bilim insanlarının üzerinde araştırmalar yaptığı bilimsel bir kavramdır. Robert Hook özellikle de uzay bilimi alanında birçok keşifin mimarisi olmaktadır.

Büyük kırmızı lekeler Jüpiter gibi gezegenlerde sıkça rastlanmaktadır. Kiminin yıllarca, kiminin saatlerce sürdüğü fırtınalardan oluşmaktadır. Büyük kırmızı lekeler aslında Jüpiter’e has olan fırtınalardır. En son gözlemlenen kırmızı leke son 400 yıldır aktif haldedir.

Jüpiter’in muazzam güçlü bir manyetik bölgesi vardır. Bu bölgenin gezegenin ekseninde çok hızlı dönüşü sırasında metalik hidrojen tabakasında bulunan hareketlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu manyetik bölge güneş rüzgârlarıyla şekillenir, ortaya çıkan manyetosfer tabakası o kadar uzun ve büyüktür ki Satürn’e kadar uzanmaktadır.

Dev Gezegene Kuyruklu Yıldız Çarpması

Shoemaker Levy 9 kuyruklu yıldızı Temmuz 1994’te Jüpiter’e çarpmıştır. Bu çarpışma dünya’dan teleskopla görülen ilk çarpışmadır. Jüpiter’in çok güçlü kütle çekim kuvveti nedeniyle Shoemaker Levy 9 kuyruklu yıldızı parçalanıp 22 parçaya ayrılmıştır.

Jüpiter içersinde bulunan muazzam fırtınalarıyla bilim insanlarına ışık tutmaya devam edecektir. Bilim, her zaman yeni şeyler keşfetmeye ve merakını bu şekilde gidermeye de devam edecektir. Jüpiter’in yapısı ile ilgili araştırmalar devam ederken aslında Samanyolu galaksisinin en büyük gezegeninin nasıl bir aktivitede bulunduğu ve buradan çıkartılabilecek bilimsel yönlerin ne olduğunu önümüzdeki yıllarda daha da netlik kazanacaktır.