Yedek astsubaylık yeni bir kumpas mı? / Hasip Sarıgöz

Yedek astsubaylık yeni bir kumpas mı? / Hasip Sarıgöz

Unutmayın!

Türk milletini koruyup kollayan ve Türk Devletini savunan “milli bir ordu” geçmişte ve günümüzde olduğu gibi, gelecekte de şer güçlerin hedef tahtası olmaya devam edecektir.

Günü gelecek fitne ve fesatla, günü gelecek ambargo ve yoklukla, günü gelecek komuta kademesinin ele geçirilmesiyle, günü gelecek devletimizi emanet ettiğimiz siyasi kadrolarla ve günü gelecek aynı 15 Temmuz misali içimize itina ile yerleştirilen hainlerle… Yani işin gerçeği; aklınıza ne gelirse, zamanın ruhu neyi gerektiriyorsa o şekilde veya zayıf karnımız neremiz ise oradan vurmaya devam edeceklerdir!

Türk milleti ve Türk ordusu var, Anadolu da Türk'e yar oldukça ne kumpaslar bitecek, ne ihanetler son bulacak ne de kumpaslarla mücadele... Bu yol zorlu bir yol ama, Mete Han'dan beri varlığını sürdürme başarısına sahip ve binlerce yılın kadim gelenekleri ile engin bir tecrübeye sahip Türk ordusu; dün olduğu gibi, bugün olduğu gibi, kıyamete kadar da varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Bunda şüphe yok, yok ancak; eğer peygamber ocağı olan ordumuzu gözbebeğimiz gibi koruyup kollayamazsak, aldığımız yaralar giderek çoğalmaya ve yaralarımız kabuk bağlayamadan kan sızdırmaya da devam edecektir.

Gelelim şimdi mevzumuza:

Bir ordunun içerisindeki kaynak çeşitliliğini ne kadar çok arttırırsanız, o kadar çok fay hattı inşa etmiş olursunuz. Zira Balkan Harbi'ni kaybettiren çok önemli sebeplerden biri de alaylı ve mektepli subayların/paşaların birbirlerine olan kini ve nefreti olmuştur!

“Tarihimizde; Alparslan, Yavuz, Yıldırım, Ahmet Muhtar Paşa, Gazi Osman Paşa, Kurt İsmail Paşa, Halil Kut Paşa, İnönü ve Mustafa Kemal gibi büyük ve kahraman komutanların yanı sıra birbirinin yardımına gelmeyen, rakibinin yenilmesine sevinen paşalar, yüz metre ötede filosundaki zırhlı batırılırken kılını kıpırdatmayan süvari kaptanlar, çatışma başlayınca sıvışan veya kalesini düşmana satan kumandanlar da vardır.”

Dedik ki, kaynak çeşitliliğini ne kadar arttırırsanız o kadar fay hattı yaratmış olursunuz. Eğer bu kaynak çeşitliliğini oluştururken adaleti ve liyakati göz ardı ederseniz depremi garantilemiş olursunuz.

Bir de kaynak çeşitliliğine yeni ilave ettiğiniz kaynağınıza; gerekli askerlik ruhunu vermez, vatan ve millet sevgisini aşılamaz ve gerekli teorik, pratik ve teknik bilgileri, melekeyi ve beceriyi vermeden sisteme sokarsanız, işte o zaman da depremin zamanını öne almış olursunuz.

 Burası tartışmasız bir gerçektir ki, astsubaylık mesleği; bilgi, beceri, tecrübe, sabır, metanet, sorumluluk, fedakârlık, dayanıklılık, adanmışlık ve tam bir uzmanlık mesleğidir.

Kaldı ki, astsubayların hedeflenen bilgi, beceri ve uzmanlığa ulaşmaları uzun yıllar alan bir süreçtir. Mesela kendimden bir örnek vereyim: 31 yılın üzerinde orduda görev yaptığım halde görevimle ilgili almam gereken kursları tamamlayamadan emekli olmuş bir personelim. En son gördüğüm kursun sertifikasını emekli olmadan sadece 8 ay önce almıştım. Planlanmış bir kursuma da hain darbe girişimi nedeniyle gidememiştim. Maalesef gerçekler böyle.

Önce okulda verilen eğitimlerle astsubayın eline bir anahtar verilir. Kıtaya çıkan astsubay, usta çırak usulü de diyebileceğimiz, ama çok daha komplike bir sistem içerisinde eğitilmeye devam eder. Eğitildikçe uzmanlaşmaya, uzmanlaştıkça önüne çıkan kapıları büyük bir ustalıkla tek tek açmaya, açtıkça da orduya çok daha fazla hizmet etmeye başlar. Kd.Üçvş.luğa kadar olan dönemi genellikle çıraklık, Kd.Üçvş.luktan sonraki dönemi olgunluk, Bçvş.luk dönemi verimlilik ve Kd.Bçvş.luk dönemi de tecrübe ve öğretmenlik dönemidir.

Siz şimdi “devrim yapıyoruz” ayaklarıyla, sıradan birini alacaksınız, temel askerlik eğitimi ve ihtisas eğitimi de dâhil bütün eğitimleri güya iki ayda vereceksiniz ve bu adamı Yedek Astsubay olarak kıtaya göndereceksiniz. Yani yalnızca iki ay sonra bu kişinin aynı diğer astsubaylar gibi savaşmasını ve bir birimi çekip çevirmesini ve dahi bir askeri kıtayı savaş şartları da dâhil olmak üzere idare etmesini bekleyeceksiniz...

İki ayda yedek astsubay yaptığınız bu adam orduda ne kadar kalacak? Sadece 10 ay… Sonra? Gelsin teskere ve sivil hayat, yani başka başka beklentiler ve başka başka dertler ufukta onu bekliyor olacak.

Adam askerliğini bitirmeye gelmiş, sayılı günün geçmesine bakacak, geçen her günü kâr sayacak, aklı ve yönü orduya dönük değil, onu bekleyen sivil yaşama dönük olacak. İnsan psikolojisini dikkate aldığımızda en azından çoğunun bakış açısı ve fikri bu yönde olacak. Öyle ise verdiğiniz görevlere geçmiş olsun!

Yani bundan böyle cebinde veya bilgisayarında şafak tablosu bulunduran ve şafak sayan astsubaylara rastlamak sıradan bir hal olacaktır.

İyi de iş bununla bitiyor mu? Hayır!

Diğer yandan da, aynı yedek subaylık örneğinde olduğu gibi, sisteme yeni giren şahıs “ben de aynı diğerleri gibi astsubayım, benim de aynı şekilde hak ve yetkilerim var. Öyleyse o zaman bir ağırlığım da olsun” diyecektir. Diyecektir ama gelin görün ki bu mesleğe benliğini, bu ocağa da ruhunu veremeyecektir. Alın size prematüre bir doğum!

Bu prematüre doğum, aslında neyi doğurur biliyor musunuz?

Fitneyi!.. Fitne ne yapar?

1.         Emir komuta düzenini bozar!

2.         Disiplini bozar!

3.         Görevlerin yapılmasını engeller!

4.         Ast-üst arasındaki güveni yok eder!

5.         Hepsinden de önemlisi, zaferin mayası olan silah arkadaşlığını yok eder!

Bütün bunların bir araya gelmesi ne demektir?

Bunu en iyi eski askerler bilir: HEZİMET demektir!

E hani biz bu orduya hizmet edecektik?

Toparlayacak olursak, yedek astsubaylık statüsü Türk ordusuna iki ana yönden büyük zararlar verebilecek bir potansiyele sahiptir. Birincisi, insani yönden silah arkadaşlığının yok edilmesiyle ortaya çıkacak insani (yönetsel) çöküş! İkincisi ise teknik çöküştür!

Etraflıca düşünülmeden alınmış bir karar ise gaflet ve dalalet, düşünüldüğü ve riskleri bilindiği halde alınmış bir karar ise ihanettir!

Son olarak, tasarı halinde meclise sunulan yeni askerlik sistemi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Etrafımız ateş çemberiyken; bedelli askerliğin daimi hale getirilmesi, temel askerlik eğitiminin sadece bir aya indirgenmesi, askerliğin 12 aydan 6 aya indirilerek ordunun yarısının terhis edilmesi kime hizmet eder?

Neredeyse 10-15 yıldır Türk ordusuna sistemli olarak yapılan saldırılar ve ordumuzu hepten çökertmeyi amaçlayan kumpaslar, belli bir sistematik içerisinde analiz edildiğinde anlaşılmaktadır ki; ordumuza kurulan kumpaslara halen daha devam edilmektedir! Ve ne yazık ki, atılan adımların ve yapılan bütün hamlelerin hepsinin bilinçli olarak yapıldığı gibi bir kanaat ortaya çıkmaktadır.

Nasıl mı?

Kafanızı bulandırmadan kısaca anlatalım:

Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile hırpalanan,15 Temmuz rezaleti fırsat bilinerek meydan dayağı atılan Türk Ordusu'nu bir türlü dizlerinin üzerine çökertemeyenler, HAMLELERİNE DEVAM EDİYORLAR!

Türk Ordusu'na kurulan son kumpas, yeni askerlik sistemi ve yedek astsubaylığın getirilmesi midir?.. Türk milletinin selameti için bu soru mutlaka cevap bulmalıdır.

Dışarıdan düşüremedikleri kaleyi içeriden düşürmeyi de deneyeceklerine kimsenin şüphesi olmasın!

Demedi demeyin.