Kaplan'ın gözüyle Abdullah Gül

Başkan Bush’un ve Pentagon’un danışmanı, ünlü ABD’li seyyah ve tarihsel strateji yazarı Robert D. Kaplan, “Doğuya, Tataristan’a doğru” adlı yeni kitabını yazmak amacıyla Balkanlar’dan Türkiye’ye geçmişti. İstanbul ve Ankara’yı dolaştıktan sonra, yolu Kayseri’ye düştü. Robert D. Kaplan, Kayseri’de Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül ile karşılaştı. Abdullah Gül, o zaman Fazilet Partisi yöneticisiydi ve Kaplan’ın geldiği günlerde memleketi Kayseri’deydi. Kaplan, RefahPartisi il merkezini ve orada tanışıp sohbet ettiği Gül’ü şöyle anlatıyor:

“Olivle Roy, İslami uzayları betimlemişti. Şunları yazmıştı: ’Günümüzde yeni köktendincilik bir tür Lumpen İslamcılıktır.’ Refah İl Merkezinde, partinin gerçek demokrasinin temsilcisi olduğunu söylüyorlardı. Akşam yemeğinde de aynı konuları dinledik. Gece olunca Refah Partisi’nin gölge Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le görüşmeyi umut ediyordum. Gül çok meşguldü ama yemek başlamıştı beni de davet ettiler. Sonunda Gül’le yemekten sonra konuşma imkanı buldum; çevremizi insanlar sarmış heyecanla dinliyorlardı:

“Biz dinsel eğilimli ve milliyetçiyiz. İlk Alman Hristiyan sosyalistleri gibi. Geleneksel muhafazakârlarız anlayacağınız. Dinsel hoşgörünün Osmanlı toplumunda derin kökleri vardır. Hıristiyan kilisesi yirminci yüzyılın başından beri Kayseri’de ayakta kalmıştır. Asla köktendinci olamayız; iktidara geldiğimizde bir parça az köktendinci malzeme olsa da Türkiye’de.

Gül, Kaplan’a Anadolu’da dinsel kin bulunmadığını, şiddet probleminin cumhuriyetçi dönemde ortaya çıktığını söylemiştir: “Sonra” diye devam eti Gül, “Kürtlerle bizlerin arasında içine çektiğimiz aynı hava ve özlemlerimiz arasında yakınlık vardır. Biz Türkiye’de sivil toplum partisiyiz. Öteki partiler laik ideoloji ile devletin rüşvet çarkına bulaşmışlardır.”

Kaplan, konuşmaları sürerken Gül’e “Suriye hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğunda, “Biz halklarla hükümetleri Suriye ve Irak bağlamında ayırmalıyız” yanıtını alır ve sonunda Gül, “Atatürk’ün büyük yanlışı, petrol zengini Kuzey Irak’ı İngilizlere 1926’da vermesidir” der.

Kaplan, Türkiye’de gelecekte İslamcılar’ın iktidar problemiyle karşı karşıya geleceklerini, oniki yıl öncesinden sezmiştir. Türkiye’de İslamcılarla seküler militarizm arasında patlağın büyüdüğünü, ama örneğin Gül’ün de generaller gibi, Kuzey Irak’ın kaybından mutlu olmadığını yazmaktadır. Türkiye, Kaplan’a göre, Yeni-Osmanlı dinsel muhafazakârlığının etkisine girmektedir.

Kaplan’ın bunları yazmasının üzerinden (kitap 2000 yılında yayınlanmış) neredeyse yedi yıl geçti. AKP 2002’de iktidara geldi. Refah’tan kopan Erdoğan ve Gül bu partiyi kurarak 2007’de de oylarını katlayarak ikinci kez iktidar oldular. Kaplan’ın Refah’ın gölge Dışişleri Bakanı olarak tanımladığı Gül ise gerçek Dışişleri Bakanı oldu. Bugün de Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ediyor. Türkiye, iktidarıyla muhalefetiyle AKP ve Gül kompleksine girmiş. Toplumun her kesimi de AKP’nin zaferini toplumsal bir büyülenmişlikle onaylarken, bunun doğal sonucu olarak Gül’ün Cumhurbaşkanlığı önündeki yollar da bu büyülenişin etkisiyle açılıyor.

Robert D. Kaplan’ın kehanetini, yani Türkiye’nin Neo-Osmanlı muhafazakârlığının etkisine girmesini açarsak, seçimleri ezici bir yenilgiyle yitiren Mehmet Ağar, “Gül’ün seçilmemesi için meclise girmedik; ondan kaybettik” diye günah çıkarıyor. Köşe yazarları, siyasetçiler günah çıkarıyorlar. Neo-Osmanlı’nın yeni iktidar ve muhalefet sahiplerini birleştiren ortak mutabakat masasındaysa Anadolucu İslam’la, Anadolucu milliyetçilik var.

Türkiye, Sevr ile Lozan arasında sıkışmaya devam edecek gibi görünüyor.

(Eastward To Tartory. Robert D. Kaplan Vintage Books New York)

Yazarın Diğer Yazıları