Te biz Osmanlılarız bizde çok Üskül bulunur

Dünkü yazısında Arslan Bulut’un belirttiği gibi, Andrew Duff’un 2005 Eylül’ünde dile getirdiği Türkiye ile ilgili talepleri, Zafer Üskül esasını bozmadan biraz hafifleterek söylüyor. Duff özetle Türkiye’nin Avrupa’nın gerçek ortağı olması için cumhuriyetin kuruluş felsefesinden, Atatürk’ten, milli devletten, üniter devletten vazgeçip federasyona geçeceksiniz diyor. Bizim de önemle üzerinde durduğumuz merkeziyetçiliği de tasfiye peşindedir. Diyor ki: ‘Türkiye’nin merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i merkeziyetçi yapıya geçme ihtiyacı var.’ İşte meselenin iki yüz yıldır mücadelesi yapılan bam teli burasıdır. Merkeziyetçilikten kurtulmak aynı zamanda cumhuriyetten, vatanın bütünlüğünden, milletin tekliğinden, devletin bekasından vazgeçmek anlamına gelmektedir. Bu konuda Duff yalnız değildir. Sistemli bir şekilde dışta ve içte birileri bunu işlemektedir. Bazen milliyetçiliğe saldırıyorlar, bazen cumhuriyet-demokrasi kargaşası çıkarıyorlar. Bazen Türk’ü Türkiyeli yapıp, 36 etnik gruptan biri olarak vatandaşlık hukukuna bağlıyorlar, bazen de devleti hafifletiyorlar. Güya hantal devleti çevikleştiriyorlar. Sanki Türkiye balon gibi havalanacaktır da safraları atmaktadırlar. Hepsi de devlet ağırlığından yoksun, ordusunu, dokusunu, yapısını hiçe sayan federasyoncu bir kafaya sahipler. Zafer Üskül mü dediniz? Onu yıllarca takip edenler Doğu Ergil gibi onun da bu konuda sabıkalı olduğunu bilirler. Aslında Zafer Üskül’den önce AKP’ye bakmak daha doğru olur. Zaten Üskül de Fikret Bila ile yaptığı görüşmede AKP’nin seçim bildirgesine dikkati çekiyor ve ‘Benim dile getirdiğim görüş, AKP’nin seçim bildirgesinde de var’ diyor. Ayrıca sanki aksini yapabilirmiş gibi hazırlanacak sivil anayasada ilk üç maddenin korunacağını söylüyor. Bunların teklif dahi edilemez maddeler olduğunu bilmiyor da sanki bize lütfediyor. Konunun bir daha altını çizelim. II. Mahmut’tan beri devam edegelen batı muhibbiliği yöneticilerle merkeziyetçi padişahlar arasında merkez ve adem-i merkeziyetçilik mücadelesi olagelmiştir. Hatta kaynakları müşterek gibi gözüken Jöntürklerle İttihatçılar bu temel meseleden dolayı ayrışmışlardır. Atatürk ise cumhuriyeti kurduktan sonra hep bu tiplerle mücadele etmiştir. Günümüze kadar da belirli dozajda adım adım bu mücadele sürdürülmüştür. Son 15 yıldır ise artık kaçınılmaz sona doğru gidilmektedir. Birinden biri kazanacak, diğerini etkisizleştirecektir. Ama devam eden tohumlar bu mücadeleyi yarınlara erteleyecektir. AKP’nin şu anda misyonu bu çizgiye uygundur. Onun için de içte ve dışta belirli bir desteğe sahip olabiliyorlar. Halkın yüzde 46 oy vermesine gelince, halk muhalefet yokluğundan, yoksulluktan ve umutsuzluktan dolayı AKP’yi ehven-i şer görmekte, propaganda bombardımanı karşısında bilgi kirliliğine ve karmaşasına direnememektedir. Peygamberimiz kendisine taş ve sopalarla saldıranların üzerine aynı şekilde gitmek isteyen ashabını durdurarak saldırganları işaret edip ‘Onlar bilmiyorlar’ diyordu. Onun için de daha sonra ‘Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu’ dedi. Tabii ki Türkiye’de bu işleri yapanlar gayet iyi biliyorlar ve bu çevreler alkışlayıp methedip yüzde 5’lerle devre dışına çıkardıkları Mehmet Ağar gibi, Devlet Bahçeli’ye de övgüler düzmeye başlamışlarsa sayın Devlet Bahçeli’nin bu oyunlara ve goygoyculuklara pirim vermemesi dileğimizdir.

Yazarın Diğer Yazıları