"Güle güle Atatürk!"

Bir Hollanda gazetesinde 22 Temmuz’dan sonra yayınlanan analiz yazısının başlığı aynen, “Bye Bye to Greatest Turk Ever” yani “En büyük Türk’e güle güle” - “Laikliğin sonu-sonun başlangıcı” - “Cumhurbaşkanı öldü yaşasın Sultan” diyor. Türklerin yüzde 47’sinin  “İslamcılara” oy verdiğini söyleyen yazar, ince bir istihzayla soruyor; “Demokrasi ne de güzel bir sistem değil mi? Bugünkü durum iki paragrafta, bundan daha iyi ifade edilemezdi,
Nereden nereye geldik, getirildik; Atatürk’e ve “köhne” dedikleri Cumhuriyetine “güle güle” diyoruz! AKP’liler, yalakaları, sözde aydınlarımız, yalakalar, kendi “âlemlerini” kuruyoruz, diye, bayram ediyorlar... Abdullah Gül’ün eşi türban takıyor diye, “asker abiler kızar darbe yaparlar mı” diye  askerlerle, alay ediyorlar, adeta meydan okuyorlar.
Seksen beş yaşıma girerken, bu durumlara Atatürk’e “güle güle” demek durumuna geleceğimizi, bugün olacakları, aklımızın köşesinden bile geçirmezdik.
Her halde “Atatürk’ün de aklından geçmezdi” diyeceğim ama Atatürk olacakları; “istikbalde dahi, dahili ve harici bedhahları, gaflet-dalalet ve ihanet sahiplerini” öngörmüş ki, Cumhuriyetini gençliğe emanet etmiş!
 Ben, 22 Temmuz’dan sonra, O’nun “Türk Övün Güven Çalış” ve “Türk  millet zekidir, çalışkandır” sözlerini de başka türlü alıyor ve maalesef bunları bir umut ve temenni için; çalışmayı kendisine güvenmeyi, telkin için söylediğini, tahmin ediyorum.
Veda vakti mi? 
1991 yılında Merve Kavakçı, TBMM’ne türbanla geldi diye, milletvekilliğinden atılmıştı. Bakın şimdi; artık mesele Erdoğan’ın, Gül’ün veya başka AKP’li birinin eşinin türbanlı olup olmaması, sorun değil; sadece, hangilerinin Cumhurbaşkanı olacağı tartışılmakta. Büyük gazetelerin büyük yazarları, “Sırf türban için darbe yapılır mı” diyorlar, “türban sorununun” Gül’ün dediği gibi ” modern “ bir türban dizaynıyla çözüleceğine inanıyorlar. “Yeni moda türban” altındaki zihniyetin, “takiye “ ile değişmesi mümkün mü?
Galiba unutuluyor; kadınlarımızın geleneksel başörtüleri hiçbir zaman, hatta Atatürk için bir sorun olmamıştı. Ve “Merve Kavakçı’nın Meclis’ten çıkarılmasından, Cumhurbaşkanının türbanlı eşinin Çankaya’ya çıkmasının olağan sayıldığı ve daha acısı, Atatürk’e ve Cumhuriyetine veda etmek” aşamasına, nasıl geldik?
Hollandalı yazar “Atatürk’e, güle güle” diyor. Bizler de, “Allaha ısmarladık” deyip Atatürk’ü ve Cumhuriyetini Allaha havale mi edeceğiz!

PKK, Meclis’te

Bazı yazarların bakış açıları, değerlendirmeleri örneğin, DTP konusunda da yüzeysel ve gafilâne. Demokratik Toplum Partisi’nin, daha doğrusu PKK’nın, Meclis’te temsil edilmesini, Ahmet Türk’ün Devlet Bahçeli’ye el uzatmasını, “demokrasinin zaferi” hem de “barışçı çözümün anahtarı” olarak değerlendiriyorlar.  
DTP’li bir milletvekili, Devlet Bahçeli’nin “Mehmetçiğe silah çekmezlerse”, uyarısına karşılık “Bizim öteki elimizde silah yok” demiş. Silaha ne hacet; temsil ettiğiniz PKK, her gün Mehmetçik öldürüyor.
DTP’lilerin, Meclis’te ihanetlerine nasıl devam edecekleri, daha arkaları yer görmeden, belli olmaya başladı. Ahmet Türk “eyalet sistemi” için mücadele etmekte ısrarlı.
Milletvekili oldu diye, cezaevinden merasimle Meclis’e getirilen PKK’lı Sebahat Tuncel “Şimdi Meclis’te 8 Leyla Zana var” demiş... Diyarbakır Milletvekili Gülten Kısanak “Kürtçe serbest olsun” diyor.  Ve 30. Kürt isyanının çıkmaması için, sorunun köküne inilmesi gerekeceğini, söylüyor.
Oysa yirmi kusur yıldır, zaten 30. Kürt isyanı ile mücadele etmekteyiz... Şimdi asıl mesele, dağdan TBMM’ye “indirilen” 31. Kürt isyanının nasıl bastırılacağı!  Bu küstahlıklara karşı muhakkak tepkiler olunca, korkarım bazıları “DPT’lilere karşı kötü davrandınız, tılsımı bozdunuz” diye bizleri suçlayacaklardır!

Yazarın Diğer Yazıları