Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Gül'ün adaylığı ve gerilim!

Seçim neden yapılmıştı! Muhalefetin ve iktidarın birbirlerine karşıt olan amaçlarını gerçekleştirmek için yapılmıştı. Muhalefet iktidar olmak; iktidar da muhalefetin iddialarından kurtarmak için seçime gidilmişti. Seçim neyi getirdi? İktidara daha fazla dayatmada bulunma imkânını getirdi. Artık Erdoğan’ın eli çok güçlüdür. Türkiye’de de eli güçlü olan için her şey mubahtır. Erdoğan’ın seçim öncesi “Elimde liste muhalefet liderlerine gideceğim. Uzlaşma arayacağım. Beyaz bir sayfa açacağım” türünden sözleri de “dün dündür” kaidelerine tabidir. Türkiye, uzun yıllardan bu yana gücü eline geçirenlerin daha önce verdikleri sözleri unuttuğu bir ülke konumundadır. Bilindiği gibi Erdoğan ve Gül ikilisi 22 Temmuz seçimlerindeki stratejilerini mağduriyet ve gerilim üzerine bina etmişti. İkili doğrudan TSK’yı muhatap alarak seçim propagandasını yürütmüştür. Seçim sürecinde ortaya atılan Hudson’daki toplantıya katılan asker konusu da böyle bir amacın ürünüdür. Seçim sürecinde yaşanan gelişmeler ülkeyi iyiden iyiye germiştir.
Halk arasında “Ordu muhtıra verdiğinde Demirel dahil bir çok lider şapkasını alıp gitmişti. Erdoğan direndi, o bir kahraman” diyenlerin sayısı sanılandan fazladır. Halkın gözünde Erdoğan, adeta “Köroğlu” hüviyetine bürünmüştür. Halk kahramanı Erdoğan’ının, TSK’ya karşı gösterdiği kahramanlığı(!), Türk milletine meydan okuyan Barzani’ye karşı niçin gösteremediğini ise kimse sormuyor? Ya da “zina” meselesinden “Zana” (Leyla Zana ve arkadaşlarının hapisten çıkarılması) meselesine kadar bir çok hayati konuda AB’nin dayatmalarına karşı Erdoğan’ın sesini neden çıkarmadığı da kimsenin aklına gelmiyor! Hatta meşhur çuval vakasında ABD’ye karşı bir nota verilmesi teklifine karşı Başbakan’ın “müzik notası mı?” diyerek geçiştirmesi de halkın Erdoğan’ı kahraman sayması için sorun teşkil etmiyor.  Ancak konu o değil. Konumuz TSK’nın malum bildirilerinde verdiği mesajın iktidar tarafından alınamamış olmasının ülkeyi germiş olmasıdır. Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanlığı makamına “Sözde değil özde cumhuriyetin temel niteliklerini bağlı” birinin gelmesi gerektiğinden söz etmişti. Başbakan Erdoğan “Herkes bilmedir ki Abdullah Gül’ün özü ve sözü birdir... Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlanan, Atatürk’ün çağdaşlaşma hedeflerini temin için çalışacaktır” diyerek buna cevap vermiştir. Keşke söylemle “özde ve sözde bağlılık” sağlanabilseydi! Sözde ve özde bağlılık ancak eylemlerle kanıtlanabilir. Milli görüş gömleğini bile yerine göre bir giyip bir çıkaranlarda böyle bir bağlılıktan söz edilebilir mi? “Değiştik, geliştik ve kendimizi dönüştürdük” diyerek, koskoca bir maziyi bir anda silenlerin özde ya da sözde bağlılığından söz edilebilir mi? Genelkurmay Başkanı da o meşhur sözüyle bu durumu ima etmiş olmalı! Çünkü, “sözde ya da özde bağlılık” bir kültür sorunudur. Gerilimleri siyasi ranta çevirmek kadar kolay bir olgu değildir.
Her şeye karşın inadına Gül’ün yeniden Cumhurbaşkanlığı adayı olarak gösterilmesi tedavisi uzun zaman alacak kronik bir gerilimin habercisidir. Bu durum taraflar arasında “evlat acısı, kuyruk acısı” çelişkisi yaratmış gibidir. Böyle bir sonuç Türkiye’nin tepesindeki insanların, ülke sorunları yerine zamanlarının büyük bir kısmının birbirlerini yakından izlemeleri sonucunu doğuracaktır. Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, MHP lideri Bahçeli ile DSP lideri Zeki Sezer’i ziyarete anayasa kitapçığı ile gitmiş. Ziyaret sırasında anayasa kitapçığını açarak yüksek sesle bazı maddelerini okumuş. Böylece toplumun duyarlı olduğu konuları göz ardı etmeyeceği mesajını vermiş. Gül, “Kılavuzum Anayasa” demiş. Herhalde kılavuz olarak başka bir şeyi göstermesi mümkün değildi. İyi de, adama hangi Anayasa? diye sormazlar mı? Gül’ün kastettiği anayasa milletvekili arkadaşı Üskül’ün hazırladığı, Özbudun’un da destek verdiği -milli devleti ve Atatürk’ü demokrasinin önündeki en büyük engel olarak gören- anayasa mı? Yoksa Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk milliyetçiliğini ve onun ilkelerini başlangıç hükümlerinde bulunan yürürlükteki anayasa mı? Acaba Gül’ün kılavuz olarak aldığı anayasa hangisi olacaktır? Demek ki askerin kuşkusu yalnızca Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından ibaret değildir. Zira meydana gelen gelişmeler, AKP’nin yeni dönemde Cumhuriyetin genlerine yönelik ciddi operasyonlar planladığının işaretleriyle doludur. Bu durumun Cumhurbaşkanlığı için hassasiyet arz etmesi de son derece doğaldır. Türkiye demokrasi içinde kalarak, kendi siyasilerinin kendi aleyhine ürettiği gerilimleri aşmalıdır. Zira bir millet için en kötü durum; kendi ordu  ya da hükümetinin kendisi için tehlikeli hale gelmesidir. Böyle bir gelişmeye izin verilmemelidir!

Yazarın Diğer Yazıları