Liderle filozofun buluşması

Libya’da, Libya lideri Albay Muammer El Kaddafi’nin yönlendirdiği değişim hem Arap dünyasıyla medyasında hem de uluslararası forumlarda uzun süredir tartışılıyor. Görünen o ki daha da tartışılacak.
İslamiyeti önce inceleyip sonra kabul etmesiyle yirminci yüzyılın en önemli filozaflarından biri haline gelen Roger Garaudy, 1992’de yayınlanan ve bir anlamda onun yazılı vasiyeti niteliği de kazanan “Anılarım: Yüzyılı tek başına gezişim” adlı kitabında öyküsünü, Libya Lideri Kaddafi ile çölde bir buluşmasını da açıklıyor. İslamı seçen filozafla İslam dünyası’nın önemli liderlerinden birinin buluşmasındaki sohbetleri, dünyanın ve tarihin aldığı yön ve yakın gelecek üzerine odaklanmış. Garaudy’nin anılarından, çölün gizeminde bugün yaşadığımız tarihi haber veren, Libya’nın geçirdiği değişimin ipuçlarının saklandığı filozofla liderin tarih, İslam, kader ve insan üzerine sohbetlerini izleyelim:
Kaddafi’yi gördüğüm günü hatırlıyorum. Paris’te 5. George Caddesi’nde bir otelde. Benim yirminci yüzyılın marxizmi kitabımın arapça çevirisi elin de diyordu ki: “Marxizm hakkında bütün bildiğimi Garaudy’nin kitabından öğrendim.” Bugünse öyle resmi bir tören yok. Elimden tutarak, karşısındaki sandalyeyi gösterdi. Önceden başlamış bir görüşmeyi sürdürmek istermişcesine bir soruyu yöneltti bana:
“Felsefenizin neresindesiniz?”
Uygarlıkların diyoloğuna ilişkin düşüncelerimi, Libya’nın bu konuda oynayabileceği rolü kendisine özetliyorum. Fenikeliler aracılığıyla Asya’yla bağlantısı vardı Libya’nın. Yunanlılarla Romalılarça onu Batı kültürüne bağlamışlardı. Libya’nın tarihi de kervanlarıyla onu çöllerin ötesindeki kara Afrika’yla birleştirmiştir. Arap dünyasında bir geçit ve Arabistan’la Endülüs’ün karşılıklı döllenme yeri olmuştur. Libya, üç kıtanın Asya, Avrupa ve Afrika’nın uygarlıkları arasında evrensel bir diyaloğa aday değilmidir? Libya ’nın bu evrenselci yöneliminin tersine , Batı basınında kendisine biçilen imajı hatırlatıyorum ona bir dergi kapağında özetlediği biçimde : Kaddafi bir at  üzerinde elinde bir pala sallıyor, üzerindeki yazı” “cihad”.
Kaddafi ise “Bu imkansız” diye cevap veriyor bana.” “Hırıstiyanlara ya da Yahudilere karşı cihad açmamız imkansız. Çünkü çoktanrıcılığın her çeşidine karşı ortak atamız İbrahim ’in torunları olarak birbirimize aitiz. Kuşkusuz İsraili yöneticilerle aramızda temel bir mesele var. Filistinli kardeşlerimizin topraklarından, yurtlarından atılmalarından doğuyor bu sorun. Biz onların yanında savaşıyoruz. Kendi topraklarında yabancı ve tutsak olmaktan kurtulmadıkça uzlaşma olmaz.Ancak bu siyasal bir sorundur. Dinsel bir sorun değildir. Her türlü fanatizm bir cinayettir.
Kaddafi bugün fanatik İslamcı köktenciliğin tezinin boşluğunu daha 15 yıl öncesinde görmüş.
Garaudy  iki saat süren konuşmalarının sonunda sözü İslam’a getiriyor: “Kur’an diyor ki, Allah, insanı dünyayı iradesine göre düzenlemek, hükümdarlığını kurmak göreviyle yeryüzünde halifesi kıldı. Kutsal birliğe (vahdet) inancın açıklanması, dünyanın anlamının bulunması, insanın tam anlamıyla insan olması, Tanrı’nın rehberliğini kullukla karşılayış, bütün zenginler üzerinde yığıcılığı engellemek üzere Tanrısal tasarruf, oruç ve insanlığın birliğini simgeleyenHac, bütün bu ana direkler insanın hükümdarlığını kurması için eylemini canlandıran ana direklerdir.”
Kaddafi bu düşüncelerine karşı, filozafa, “Artık bu direkler böyle bir eylemi taşımıyorsa hangi anlamı taşıyacaklar?” sorusunu yöneltiyor ve ekliyor: Parthenon’un sütunları hiçbir şeyi taşımıyorlar harabe denir onlara.”
Garaudy ise harabelerin İslam’ına karşı yaşayan İslam’dan söz açıyor: “İslam bir özgürleşme ilahiyatına muhtaçtır. Artık iktidar aracı olmaktan kurtulması için, inancının işlevini yeniden bulması için. Yeniden bir uyanış gücü ve eylem motoru olması için. İktidardan, zenginlikten ve tüm putçuluklardan bunlara karşı insanın gelişmesi için.

Yazarın Diğer Yazıları