Anayasa mı, anaforyasa mı?

AKP seçim zaferinden hemen sonra, ilk iş olarak  “Askeri Anayasa” dedikleri 1982 Anayasasını, kökünden değiştirmeye koyuldu.
1982 Anayasasını 12 Eylül 1980’den sonra, askeri idare döneminde,  profesörler ve hukukçular heyeti hazırlamış ve Kurucu Meclis tarafından kabul edilmişti. Bildiğim kadarıyla bu heyette asker yoktu, ancak dışarıdan, rahmetli Profesör Aydın Yalçın’ın ve Coşkun Kırca’nın katkıları olmuştu. Bu Anayasa 12 Eylül’de, daha önceki 1961 Anayasasının uygulanmasından doğan mahzurlar göz önünde bulundurularak hazırlanmıştı. Ama adı  “Askeri Anayasa” ya çıktı!
Anayasalar  “değişemez”  değildir. 1982 Anayasasında, devletin şekli. Cumhuriyet’in nitelikleri ve devletin bölünmez bütünlüğü, bayrak. İstiklal Marşı ve Başkentin Ankara olması hususundaki maddelerin  “değiştirilemeyeceği”  hususunda hüküm vardır ama bazı hükümler, değişen şartlara göre değiştirilmişti. Nitekim 1982 Anayasasına, geçici bazı maddeler eklenmiş ve 1995’te, esaslı değişiklikler yapılmıştı
Şimdi de “son yılların tecrübelerine göre” , 1982 Anayasasında değişiklikler yapılması mümkün, hatta gerekli. Ancak öyle görünüyor ki bu, şimdi yapılmak istenen “yenilenme”  değil, adeta “devrim”,  rejim değişikliği! Adı konsun, konmasın 2. Cumhuriyet’in yeni Anayasası! Zaten 2. Cumhuriyetçiler bunu gizlemiyorlar,  22 Temmuz’dan beri bu Cumhuriyetin bayramını kutluyorlar...

Kayıtlara geçmesi için 
Anayasa uzmanı değilim ve yapılması öngörülen değişikliklerin ayrıntıları hususunda ahkâm kesecek de değilim. Ancak, kayıtlara geçsin diye, bunları belirtmeye mecburum.  “Revizyonun”  veya  “devrimin”  mimarları, Atatürk ilkelerine söz rüşveti verseler bile, asıl maksatları Cumhuriyetin temel ilkelerini değiştirmek Atatürk’ü, adıyla sanıyla, dışlamaktır. Yeni taslağı hazırlayanların sicillerine kişiliklerine daha önce ve şimdi yazdıklarına, söylediklerine bakın!
Hukuk ve kanun hükümleri, genelde ve pratikte “kaziye-i muhkeme”  -kesin hükümler- olamıyor. Kanunların boşlukları -muğlâk ifadeleri anlayışlara- zamana ve zemine göre, yorumlanabiliyor,  “fetva”  verilebiliyor. Yeni tasarıda, hükümlerinde böyle, belki de kasıtlı boşluklar ve “saatli bombalar” görüyorum. Ve bunlarla Atatürk Cumhuriyetinin temellerini bozmak istediklerini görüyorum.
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanlarından Yekta Güngör Özden der ki:   “Bir daha Anayasa özlemi çekmemeliyiz. Hazırlanan taslakta her şey yanlış ve sakıncalı olmaz. Olumlulara katılırız... Ancak, yeni Anayasamız Atatürk ilkeleri çıkarılıp dinsel açılımlı, bir tür Recep Tayyip ilkelerini yaşama geçirici bir Anayasa olamaz!”
Bu, yeni Anayasa taslağı hususunda, haysiyet kırıcı bir şey de var: Hangi onurlu ve egemen devlet Anayasası konusunda AB’nin, müdahale ve dayatmalarına boyun eğer, yabancılara hesap ve izahat vermek mecburiyetini duyar... Hangi onurlu millet buna tahammül eder?
Taslağın en can alıcı maddesi herhalde Türklüğün ve vatandaşlığın tarifi.. Öyle görünüyor ki bu madde, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü tehdit edecek -yorumlanacak- şekilde yazılacak. Oysa, bu kavramları en iyi şekilde tanımlamak için, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm Diyene” sözlerini Anayasa  “diliyle”  ifade etmek yeter!   
Ama görülüyor ki, AKP çoğunluğu sayesinde bu taslak, belki bazı revizyonlara uğrasa da, temel ruhu ve amacına göre kabul edilecek. Ve açılacak kapıdan içeri 2. Cumhuriyet adıyla olmasa bile, özüyle girecek ve Birinci Cumhuriyet, Atatürk ve ilkeleriyle birlikte, dışlanacak.
Profesör Mümtaz Soysal  “Anayasa Anaforu”  başlıklı yazısında, her halde  “anaforun” iki anlamını kastediyor. Biri; oldu bittiye, ketenpereye getirmek anlamında...
Diğeri Cumhuriyeti yutacak deniz hortumu manasında... Diyor ki,  “Cumhuriyeti, bu sivil anayasa anaforundan kurtarmak için, hemen çalışmaya başlanmalıdır” . Ben ekliyorum:  “Her ne pahasına olursa olsun, bu Cumhuriyet demokrasi ve oylarla kurulmadı ki, şimdi oy-sayı hesabıyla
yenik düşsün!”

Yazarın Diğer Yazıları