Yazılı ve sözlü basına bakışımız

Sayın okurlarım, Türk Milliyetçileri vatanlarını, devletlerinin, dillerini ve bayraklarını çok sevdikleri ve saydıkları için, onları her şeyden ve herkesten kıskanırlar, üstlerine titrerler. Onlara karşı yapılan yanlışlıkları unutmazlar.
Son yıllarda küreselleşen kapitalizmin elinde oyuncak haline gelen basınımızdan, bu konudaki şikayetlerimiz sonsuzlaşmıştır.
Neticede, yazılı ve görüntülü basın organlarımız, milli hassasiyetlerimize yeterince saygılı olup sahip çıkmadıkları ve beklentilerimize cevap vermedikleri için Türk Milliyetçileri tarafından daima eleştirilmişlerdir.
Şu anda elimde, çok okunan günlük gazeteden birinin “Dev Yazar Kadrosu” başlığıyla haberi verdiği fotoğraf var. Yirmi altı kişilik bu resimde kimler yok ki? Eski komünistler, sosyalistler, tufeyli enteller, her yönlü yazarlar, iki üç tane de milli kültürden yana çaba gösterenler. Bu resim bana “kömür madeninden hiç altın çıktığını duydunuz mu?” diyen atasözümüzü hatırlatıyor.
Günlük bütün ünlü gazetelerimizin, bir kucak dolusu ilaveleri ile, genel görüntüleri budur.
Geçtiğimiz yıllarda, israf ekonomisini özendirmek ve milli sanayimizin gelişmesine engel olacak boyutlarda Avrupa’nın süprüntüsü çanak-çömlek ve tabak-bardak çöplüğünü yurdumuza doldurdular. yerli malı kullanmak ve tasarrufta bulunmak gibi, hiçbir faydalı teklifte bulunmadılar. Türk kültürüne hizmet yerine yabancı kültür tellallığı yaptılar.
Günümüzde bile, insanlarımızın eğitimine, sağlığına ve ekonomisine hiçbir katkı sağlamayan çirkin haberleri yasadışı yorumları, saçma-sapan ve seviyesiz magazin programlarının, insanlarımızı birbiriyle kapıştıracak amacına ulaşan tartışmalı programları, edep dışı çıplak kadın kültürüne hizmetleri, soytarılık yapanları “Sanatkâr” olarak takdim edenleri, “televole kültürü” nü egemen kılanları, mesleklerini ve sanatlarını muzır siyasi görüşlerine alet edenleri, meslek ilkelerinin temel kurallarından biri olan “cevap ve düzeltme hakkı” nın kullanılmasında dürüst davranmayanları, seviyesiz programlarla halkımızı sabahlara kadar köy odalarında ve kahve köşelerinde üretimden alıkoyanları hepimiz yakından izliyoruz.
Sayıları az da olsa, bu yanlış davranışlara uymayan yazılı basın mensuplarına, öncelikle TRT ve bazı ciddi kanallarda görev yapan derli-toplu insanlarımıza ve sanatkârlarımıza şükranlarımızı arz ederim. Diğerlerine de, kendilerine bir çeki-düzen vermek durumunda olduklarını hatırlatırım. Gazetelerimizin Cemiyetleri’nin, Rekabet Kurulları’nın, Basın Konseyleri’nin Radyo ve Televizyon Üst Kurulları’nın yeterince ve gerektiği kadar tesirli olmadıkları meydandadır.
Yazılı basından şikayetlerimizi önleyecek en köklü ve kesin çözüm yarım asır önce Necip Fazıl’dan gelmişti. “- Memleketimizi ve Milletimizi hain basının ihanet zincirinden kurtarmak için Bab-ı Ali’nin etrafını sekiz metrelik dere ile çeviriniz (o yıllarda uzun atlama Türkiye rekoru yedi buçuk metre idi) ve su ile doldurunuz. İçindeki eski eserleri yangından koruyacak madde ile boyayınız, sonra petrol sıkarak ben dahil yakınız.” demişti. Fakat bugünkü şartlarda, bu teklif bile çözüm olmaktan çıkmıştı. Çünkü yazılı ve sözlü basınımız artık küresel kapitalizmin elinde adeta bir oyuncak haline gelmiş Bab-ı Ali’den çıkıp, şehrin dört tarafına dağılmıştır.
Tanrı Türk’ü korusun.

Yazarın Diğer Yazıları