Bağdat'tan dönen yanlış hesap

Türkiye ile Irak arasında, yılan hikâyesine dönen  “Terörle Mücadele Anlaşması” , uzun pazarlıklardan sonra, nihayet Ankara’da  “törenle” imzalandı.
PKK ile mücadele konusunu -Kürtlerle özel yakınlığı dolayısıyla- en azından  “hafife alan”  Cengiz Çandar bile, durumu doğru özetlemiş:
 “Sıcak takip olmadı; ’kâğıt üzerinde’ anlaşma verelim” ... Gerçektende, aynen öyle. Doğru tahmin etmiş. Bu  “Terörle Mücadele Anlaşması” Türkiye’yi “kesmeyecek” . Kısacası  “yanlış hesap”  Bağdat’tan döndü, Ankara’da iktidarın üzerine çöktü. Türk Devletinin düşürüldüğü bu durum, çok acı olmasa idi, “ironik”  bir komedi! Bunu  “diplomatik zafer”  ve Çandar’ın dediği gibi,  Zaman gazetesinin manşeti gibi,  “kazanç” olarak göstermek, Türk milletiyle alay etmektir... Halkımız bu  “zaferi” , milli onurumuza vurulmuş bir darbe olarak algılayamayacak kadar saf ve buna katlanacak kadar haysiyetten yoksun değildir! Şuraya, bir  “mim”  koyuyorum: Yeni Anayasa skandalı ile iktidarın tabutuna kocaman bir  “çivi” çakılmıştır!

Neden?
AKP Hükümeti kendisini neye nasıl böyle köşeye sıkıştırdı? Önce askeri,halkı oyalamak ve PKK her gün askerlerimizin canlarını alırken, tıpkı sonunda fiyaskoyla neticelen  “eş güdümde”  yaptığı gibi, dostlar alış verişte görsünler hesabı bir şeyler yapar görünmek için! Yoksa gerçekleri; Irak Hükümetinin sıcak takip için; Kürtler, Talabani ve Barzani’nin veto edeceklerini görmemek için AKP kadar vizyonsuz olmak gerekirdi. Ama asıl gaflet (’ihanet’ dememek için gaflet diyorum) ülkemiz Kuzey Irak’ta konuşlanıp askerlerimizi her gün şehit eden PKK teröristlerini, inlerine kadar takip edip bitirmek için , uluslararası hükümlere göre, hem egemenliğimizin gereği, kimseden hele iki günlük ömrü kalan ABD uydusu, sözde Irak hükümetinden icazet istememize,  “müsaade” almamıza gerek yok! Meşru savunma hakkımızı Kürtlere vb.. havale etmek, bırakınız onurlu olmamasını, ne kadar gerçekçi? 
Ankara da gafletten de acı bir ayrıntı vardı. Irak İçişleri Bakanı  “Koşullarımızı kabul edip anlaşmayı imzalamazsanız biz gidiyoruz” deyip rest çekmiş... Ama bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, herhalde Bakan Beşir Atalay’ın talimatıyla, adamların oteline gidip,  “Ne olur bize iki saat mühlet verin”  diye yalvarmış. Ve  “sıcak takipsiz”  anlaşma da bunun üzerine imzalanmış.

Kazanç

Yalakalar  “gene de kazançlı çıktık”  diyorlar. Başbakan Erdoğan’ın, New York’tan teselli mesajı; Anlaşmanın, bu haliyle ABD’yi, AB’yi memnun etmesi ve 4. sıcak takip maddesi üzerindeki müzakerelerin devan edeceği... Abesle iştigal ediyorlar, bile bile havanda anda su dövüyorlar.  “Kazanç”  dedikleri; PKK’nın terör örgütü kabul edilmesi (ama Irak Dışişleri Bakanı Zebari, öyle demiyor) ve olayı zamana yaymak, Komisyonlara ve  “sonu” gelmeyecek müzakerelere havale etmek ve de en acısı, Türk milletinin  “oyalanmasında” , AKP iktidarına imkân vermek!

Sevr ve Ankara anlaşmaları

Osmanlı Devleti temsilcisi  “feylesof”  Rıza Tevfık, 1919’da Sevr’de teslimiyet anlaşmasını imzalamıştı. Bundan sonra, hiçbir Cumhuriyet Hükümeti, önceki gün İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Ankara’da imzaladığı  “mutabakat anlaşması”  gibi, aşağılayıcı bir teslimiyet anlaşması imzalamadı. Sevr’de karşımızda,  “Düveli Muazzama”  vardı... Bugün ise karşıda, iki günlük ömrü kalan bır kukla Irak Hükümeti var. Onlara, milletimizin, devletimizin geleceğini  “teslim”  ediyoruz!
 Rıza Tevfık, imzaladığı kalemi müzeye hediye etmişti. Sayın Atalay’ın  kalemini herhalde hiç bir müze, hele Anıtkabir müzesi kabul etmez. İstediği yere koyabilir.
Milletimiz şehit cenazeleri geldikçe Ozan Arif’in deyişiyle,  “Durdurun bu kanı” diye sesleniyor.
Yoksa...

Yazarın Diğer Yazıları