Görüşmeler başlamalı

ABD görüşmelerin başlamasını istiyor. Bu kez daha da aktif rol oynayacaklarını açıklıyor. Benim ödüm kopuyor. 43 yıldır Rum’dan, Yunan’dan yana ağırlığını koymuş olan ABD görüşmelerde daha aktif rol oynayacaksa yandık demektir. Neden? Çünkü daha geçenlerde  “Bölgede petrol arama hakkı egemen Kıbrıs Devletinindir”  demedi mi? Müsteşar Yardımcısı Bryza kanalı ile Türkiye’ye  “mükellefiyetlerini yerine getir”  diyen ABD değil mi? Bunun manası nedir? Bilmiyor mu? Bunun manası  “eli kanlı, suçlu Rum idaresine gümrüklerini aç ve bu idareyi meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanı”  değil mi? Ayni Bryza  “Türk tarafı artık önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun”  çağrısında bulunmadı mı? Bunun da  “Annan Planında Türklere tanınan haklardan vazgeçiniz, Rum’un nüfus çoğunluğuna saygılı olunuz, AB normları çerçevesinde yasalar altında eşit bireyler olmayı kabul ediniz”  anlamına geldiğini Rum bilmez mi?
Görüşmeler 1968’den bu yana belki de kırk defa başlayıp kesildi. Ne oldu? Rum tarafı hükümet olarak biraz daha kökleşti, biz bunu tanımadığımız, eşit egemenlikte, kurucu ortaklıkta ısrar ettiğimiz, Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçmediğimiz için  “uzlaşmaz”  ilan edildik. Bunlara göre uzlaşmanın şartı bunlardan, yani devletimizden, kendi kaderini tayin hakkı olan iki eşit Halk olduğumuzu savunmaktan vazgeçmektir.
“Görüşmeler başlasın”  diyen sabıkalı dostlar (!) bizden uysallık beklemektedirler. Annan Planını bize ve Türkiye’ye yutturduktan sonra  “buna evet dediğinize göre bundan sonra ayrı egemenlikten, devletten, iki eşit halktan biri olmaktan vazgeçmiş oldunuz”   yorumunu yapanlar da bunlar değil mi?
Bunların yaratmış oldukları dengesizlik devam ederken Papadopullos  “Ekim’de Talat’la Gambari formülünü görüşmeye hazırım” diyor. Biz ne diyoruz?  “Bizi 40 yıldır mahkûm eden BM kararları çerçevesinde Gambari formülünü de görüşmeye hazırız”  diyoruz. Evet... Allah Korusun! Ödüm kopuyor.
Görüşmelerden bir sonuç bekleniyorsa yapılacak ilk iş, 43 yıldır suçlu Rumların iftiharla sığındıkları,  “gerçekleri kaale almayan”  BM Güvenlik Konseyi kararlarının (hiç olmazsa, 2004 referandumlarından sonra) geçerliliklerini kaybettiklerini savunmak ve çift referandumların da teyit ettiği gibi Kıbrıs’ta iki eşit egemen Halk’ın varlığını kabul eden yeni kararlar çıkıncaya kadar masaya oturup, 30-40 yıllık oyuna devam edilmeyeceğini dünyaya duyurmaktır. Bunun da geçerli bir haykırış olarak değerlendirilmesini istiyorsak, 2. Soyer Hükümeti programında öngördüğü “iki topluma (TEK HALKA) dayalı federasyon formülünü”  programından çıkararak  “Kırmızı Çizgilerimizi”  vurgulayan bir formulü halka ve dünyaya duyurmalıdır.
Şimdiki durum sanki 1963-74 arasında olduğu gibi dayanılmaz bir durummuş gibi  “aman derhal çözüm” diye haykırmanın tek anlamı  “çok perişan durumdayız; bir lokma ve bir hırkaya razı olabiliriz” mesajını vermektir. Böyle sıkışık bir durumda olduğumuza inanan Rum tarafı da  “biraz daha  bekleyelim, teslim olacaklar”  der ve direnişe devam eder. Rum’a ve destekleyicilerine verilecek cevap Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ın dediği gibi  “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Güney’deki idareden daha meşrudur”  mesajı olmalı ve Devletimizde güvenlik ve refah içinde yaşadığımızın altını çizerek  “eşit egemenliğimizi-devletimizi tanımaz ve garantilerin devamına razı olmazsanız biz bu durumda 100 yıl daha dayanırız”  mesajı verilmelidir. Ancak o zaman, eli kanlı Rum’un destekleyicileri bizi, bu eşitsizlik içinde masaya oturtmak gayretinden vazgeçeceklerdir!

Yazarın Diğer Yazıları