Stratejisizlik

Mart tezkeresinin meclise geldiği günlerdeydi. Çiçeği burnunda AKP iktidarı ve Türkiye’nin ABD’nin hızla yaklaşan Irak harekâtına katılma isteksizliği konusunda köşemde şunları yazmıştım:
“Öyle görünüyor ki, Ankara ABD’nin Irak harekâtına askeri planda katılmak istemiyor. Bunun nedeni, AKP’nin ya da başka güç odaklarının kararsızlığı değil, Cumhuriyet Türkiye’sinin bir ” imparatorluğun bağımsız kalan son parçası “ olduğunu kabul etmemesi. Yani Türkiye; ’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ben de ona dokunmam’mantığıyla bugünlere gelirken, tarihin büyük dönüşümleri karşısında pasifizm ve izolasyon politikasını tercih etti. Kendini bir tür büyük İsviçre sandı. Bütün kurumları bu ilkeye göre yönlendirildi. İkinci Dünya Savaşı’na katılmayarak uyguladığı İnönü diplomasisi, o dönemde büyük bir dış politika becerisi olarak övülmekle kalmadı, Türkiye’nin elli yıllık stratejik uyurgezerliğine de damgasını vurdu.
Ancak, 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin tarafsızlığı, SSCB’nin Kars, Ardahan illerini ve Boğazlar’ı istemesine engel olamadı. Ankara, ancak savaşın  galiplerine sığınarak, Kore’ye asker gönderip ardından NATO’ya girerek bağımsızlığını koruyabildi. Bu da ülkenin ABD eksenine girmesini getirdi. Bu izolasyonizm, SSCB’nin dağılmasından sonra da genellikle sürdürüldü. Türkiye, Türk dünyasıyla ilişkilerini hep belli bir taktik uzaklıkta tutmayı tercih etti. Bugün gelinen durum, Türkiye’nin Abdülhamid-İnönü türü dış politikasının iflasının noktalanmaya başladığını göstermiyor mu? Gelinen aşamada Türkiye’nin Irak harekâtına katılmadıkça artık kendi bütünlüğünü koruması da büyük tehlikeye düşebilir. Çünkü Kuzey Irak’ta ABD bir Kürt devleti kurulmasına göz yumacak, bu devlet Kürtlüğün kendi ulusal çekim alanı haline getirilecek. ABD, İsrail, Ermenistan, hatta Rusya ile AB bu devleti tanırken, tıpkı bir zamanlar Mora’da kurulan Yunan prensliği gibi Türkiye’nin bütünlüğünü, önlenmesi zor biçimde tehdide başlayacak. Başta ABD olmak üzere, büyük güçlerin Irak harekâtı sonrası Ortadoğu üzerindeki paylaşım kavgasında Türkiye bitaraf olursa bertaraf olabilir. Savaş elbette Atatürk’ün söylediği gibi ” mecbur kalınmazsa cinayettir. “ Ama bugün, 11 Eylül’den sonra tarihin yeni bir sayfası açılmış, dünya ABD İmparatorluğu’nun özel av alanına dönüşüyor. Üçüncü bir genel savaşın başlangıcındayız.”
Bu yazıyı yazdığımda ABD’nin Irak savaşıyla ilgili hazırlıkları daha başlangıç aşamasındaydı. Bugün gelinen noktaysa belli: Türkiye müdahaleden kaçındığı Kuzey Irak problemi karşısında, Amerikan ordusuyla birlikte Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı askeri harekâta bile razı. Bu acı parodi değil mi?
Meseleyi PKK ya da Barzani ya da her ikisi olarak görmek ve tartışıp çare aramak bir strateji değil, yangını söndürmek için arazöz yerine su dolu kova arayan taktik arayışlardır. Kimisi çıkıp  “Barzani’yi vuralım” , kimisi de  “PKK’yı”  diye yazıp, konuşuyorlar. Senin bölgenle, etki alanlarınla ilgili jeostratejik planların, tasarımların olmadan bütün bu operasyonları yapsan bile sonuç alıcı olmaz. Çünkü, bütünüyle savunmaya dayalı bir strateji, gerçek strateji değildir. Türkiye ne yazık ki on yıllardır, bu stratejisizliğin bedelini ödüyor. Görünen o ki; bu gidişle ödemeye devam edecek.

Yazarın Diğer Yazıları