Cumhuriyetle kavga

84’üncü yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyetin başı sıkıntıdan kurtulamıyor. Ne yazık ki insanımızın beyninde, halen daha Cumhuriyet dışı rejimlere özlemi olan kimseler var. Ve bu durum, Türkiye’nin başını ağrıtmaya devam ediyor.
Kimilerine göre başkanlık sistemi getirilmeli, kimilerine göre yarı başkanlık daha iyi olur. Kimilerine göre üniter sistem gereksiz. İnsanları aynileştirerek farklılıkları ortadan kaldırıyor. Herkesi zorla Türk yapıyor. “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Onlara göre Atatürk bu safsatayla yanlış yapmıştır.
Aynen böyle düşünüyor ve yazıyorlar.
Bu fikri seslendirenlerin çoğu, düşüncelerine gerekçe olarak dini hükümler gösteriyor, açıklamalarını Osmanlı sisteminin mükemmelliği ile izaha çabalıyor.
Ne aciz bir zihin haritası!
Hâlbuki aynı adam Cumhuriyetin bütünleştirici tarafını dini bir ayrıştırma olarak görme yerine, hemen tamamı Müslüman olan Türk toplumunun Türklük ortak paydasında, aynı ümmetin kardeşliği gibi de yorumlayabilirdi. Bu bütünleştirici yorum, sıkı kardeşlik bağlarını artıracak, ulus ortaklığı içinde yekvücut olmanın bütünleşmiş ifadesine dönüşecekti.
Atatürk işte bunu istiyordu. Onun Türk dediği toplum bu toplumdu. Elbette hiç kimsenin ırkını değiştirip başkası yapamazsınız. Lakin herkesin kanaatlerini bir ad altında bütünleştirip, bir ulus yaratabilirsiniz. Tıpkı çeşitli dilden, dinden insanların oluşturduğu Amerikalılık gibi. Vizigotların, Ostrogotların ve Keltlerin bir araya gelip İngiliz ulusunu oluşturması gibi.
Buna Fransa’yı, Almanya’yı da ilave edebilirsiniz. Almanlık, aslında Germen ırkının tamamı değildir. Fransız diye bir ırk zaten yoktur. Bunlar üniter devletin beraberinde getirdiği uluslardır. Yeryüzünün hiçbir toplumu tek bir ırktan oluşmuyor. Dünyada 2600 ırk, 200 devlet, yani siyasal toplum var. Devlet sayısı ile ırk sayısı eşit değil. Ama dünyada çeşitli ırkların birlikteliğinden kurulu, 200 ulus ve bu uluslara ait 200 devlet olduğu hakikattir.
Cumhuriyetle savaşmak isteyenlerin asıl amacı, salt özgürlükçü bir toplum yaratmak değil, toplumsal bütünleşmeyi bir biçimde engelleyerek, Türk milletinin tek vücut olmasına mani olmaktır.
84’üncü kuruluş yıl dönümünde Cumhuriyet ve onunla iç içe geçmiş milli/ulus devlet üniter (bütünleşmeci) yapısıyla “yok birbirimizden farkımız” anlayışına dayanır. Bu anlayış, İslam’ın ehlisünnet anlayışına ters değildir. Asıl terslik, Müslümanlık adı altında ehlisünneti ayrıştırarak, buradan parçalı toplumsal yapıya götürecek bir devlet düzeni kurmağa çalışmaktır.
İçinde bulunduğumuz süreçte, Mustafa Kemal ile ideolojik savaş sürdürenler, taraftar yaratarak Türkiye’deki rejim bunalımını canlı tutuyor. Bu sebeple de darbeler, siyasal çatışmalar ülkemizden eksik olmuyor. Halen daha iş başında bulunan hükümet ve buna yakın çevrelerin, Türkiye’yi eyaletleştirme çabaları içinde olması, sözünü ettiğimiz kavganın sürdürüldüğünün açık bir göstergesidir. Türkiye’de bir kriz haline gelen “türban”  meselesinin bu kadar büyütülmesinin ardında da yine bu çatışma yatmaktadır.
Türkiye’de gerek iktidara sahip olanlar gerek olmayanlar artık, Cumhuriyetle kavgalarını bir kenara bırakmalıdırlar. Her ne yapacaklarsa, onu Cumhuriyet içinde kalarak, onun sınırlarını zorlamadan makul çizgide yerine getirmelidirler.
Toplumsal kalkınmanın temeli rejim değil, adalet, doğru yönetim, başarmaktan haz duyan ve gerektiğinde etkin kararlar alabilen yönetimdir. Yönetimlerin başarılı olmadığı, adalet üretemediği ve aynı zamanda da adaleti yaşatamadığı toplumlarda, sistemin adı ne olursa olsun huzur da başarı da yoktur.
Demokrasilerin öteki yönetimlerden üstün tarafı ise, kendisi dahil hemen her şeyi eleştirebilme fırsatı tanıması, halkı, kalkınmanın ve yönetmenin içine katmasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları