Hatırlanmayan sevgili

O Mayıs Türkiye’nin en güzel mayıslarından biriydi. Sekiz yaşındaydım ve ilkokul ikinci sınıfa gidiyordum. Başvekil Adnan Bey (Menderes) bizim gibi ilkokul öğrencilerinin gözünde bile müthiş popüler olmuştu. Hep bir ağızdan teneffüs zamanları bağıra bağıra “Hatırla Sevgili” yi söylerdik:
/Hatırla sevgili/O Mesut geceyi/Çamların altında verdiğin buseyi/Beni mecnun ettin/Sen de olasın/Aşkımı inkar edersen/Allah’tan bulasın/
Sonra aramızda fısıldaşmalar: “Akşam babamla annem konuşurken duydum; bu şarkı Menderes’in terkettiği bir kadın tarafından sözleri yazılan şarkıymış.” Daha nice efsaneler; rahmetli Adnan Bey onu ve DP iktidarını deviren darbe gün sayarken bu şarkıyla her kesimden insanın gözünde gizemli bir aşkın kahramanı oluvermişti. Sonra gün geldi saat çaldı, darbe indi. Yassıada mahkemeleri, Menderes’in hali; Türkiye’yi büyük projelerin, güçlü dış politikanın ülkesi yapan Menderes’in yargılanması ve o meşum idam sahnesi...
Ama ne Menderes ne de aşkları birbirlerini inkar etmeseler de o şarkı bizlerin ağzında 27 Mayıs’ın duygusal baskısıyla değişmişti:
Hatırla sevgili/O Mesut geceyi/Çamların altında yediğin tekmeyi/Hatırla Menderes Kütahya’daki geceyi/
Dün kahraman olan adam, bugün aynı ülkenin düşmanı ve alay konusu haline getirilmişti.
Anne tarafından DP’li baba tarafından CHP’li bir ailenin çocuğuydum. Dayım DP’nin kurucuları arasındaydı. Emin Kalafat ise akrabamız. Çocuk gözlerimle, bilincimle hayal gücümle Menderes imgesi o günlerden hep hüzünlü romantik ve sonu kanla biten bir büyük aşkın bahtsız kahramanı olarak kaldı belleğimde.
Adnan Menderes: Suriye büyükelçisini makamından kovan Başbakan. Suriye’yi işgal için, “ABD’ye siz karışmayın ben hallederim” diyen lider; Nasır, Rumlarla ve Sovyetlerle işbirliği yapıp Türkiye aleyhine Irak ve Suriye’yi kışkırttığındaysa ona haber göndererek, “Seni oradan alaşağı ederim.” diye haber yollayan Cumhuriyetin Osmanlı’sı...
Aşklarıyla günahlarıyla, sevaplarıyla, vatan ve kalkınma sevdasıyla Anadolu yollarının o mecnunu. Hep onun biyografisini yazmak istemişimdir, çünkü Menderes Yunan trajedileri benzeri bir kahramandı. Suçlu olduğu için, Anayasayı çiğnediği için değil, ibret-i alem için idam edilmişti.
İstanbul’a geldiğinde sürekli kaldığı Park Otel’den Marmara’nın ışıklarına dalarak düşünen, duygulanan ve “yarın bu ülke için ne yapmalıyım?” diye yüreğinde binbir telaş, beyninde binbir tasarım balkonda suları, geceyi seyreden adam.
 “Hatırla Sevgili” dizisinde Menderes’in idam sahnesini izlerken hüzünlendim ve bu trajedi kahramanının kaderi ve kadersizliğindeki acı zenginliği sonu ölümle biten hayat yolunun sırlarını düşündüm.
Onu anlatan en güzel kitabı Rahmetli Necip Fazıl yazdı: “Benim Gözümle Menderes” Kitabın başında rahmetli başkanı için yazdığı şiiri insanın gözyaşlarını tutmadan okuması kolay değildir:
“Zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip davransana”
Hayır davranamıyordu ve Necip Fazıl kitapta ona kızıyordu hüzünlü ve öfkeli cümlelerle. Şunu söylemek istiyordu: Allah deyip Yassıada’da ayağa kalksaydın, bütün bir millet de seninle ayağa kalkar, fırlardı.
Menderes “davranamadı” ama ya o meşum idam günü o  Zorlu ve Polatkan sırayla idam sehpasına yürürlerken başvekilin yüzünde buruk bir ifade. Sehpaya çıkış: o sırada bütün koğuşlarda DP milletvekilleri dua ediyorlar, bilenlerse Kur’an okuyarak Menderes’i son yolculuğuna uğurluyorlardı. Menderes elleri arkadan kelepçeli (Saddam gibi kelepçeleri çözülmemişti) sehpaya çıktı ve “Kimseye kırgın değilim, vatan sağolsun” dedikten sonra cellat, taburesine tekmeyi indirdiğinde son aykırışı bütün İmralı’yı deprem gibi sarsacaktı: Allaaaah:
Evet, son nefesinde Sarı Zeybek, “Allah deyip davranmıştı.” Kaderine karşı direnmek istememişti ama biliriz ki kadere karşı çıkmamak da bir kader biçimi değil midir?

Yazarın Diğer Yazıları