Yeniden aldanmayalım

“Annan Planına evet diyeli çok mesafe kaydettik” propagandası yapıldıkça “kendimize gelelim; kendimizi ve milleti yanıltmayalım, aldatmayalım” demek zorunda kaldım ve “sırtımızın neden okşandığını” anlatmaya çalıştım. Annan Planına “evet” demekle, Kıbrıs’ta tek meşru hükümet, tek halk görenler ve Kıbrıs meselesine teşhis koymaktan kaçınanlar bizim bu “evet” oyumuzu yorumladılar ve yorumlarını BM Genel Sekreterinin, henüz yayınlanmamış, raporuna da koydurdular.

Bunlara göre, bugüne kadar yerine getirmedikleri sözler, Amerikanın bizi kandırmak için harcadığı  30 milyon doları alanların dalaveraları, “KKTC devam edecek ve yücelecektir” yalanları, “göçmenlere havuzlu villalar verilecektir” sözleri ile elde edilmiş olan “olumlu sonuç” un tek anlamı “Kıbrıs Türk azınlığının, bundan böyle, iki eşit egemen halktan biri olduğu iddiasında bulunmayacağı; iki devlet, iki demokrasi var iddiasından vazgeçerek  TEK Kıbrıs’ın içinde TEK HALKI oluşturan iki toplumdan biri (% 20 azınlık) olduğunu kabul ettiğidir”!  Buna aferin demektedirler. Bu nedenledir ki “KKTC” bunların sözlüğünde yoktur.   Bunlara göre Kıbrıs Türkleri “Meşru Kıbrıs Hükümetinin işgal altındaki topraklarında yaşayan azınlıktan” ibarettir ve “Kıbrıs meselesini halletme eksersizi” bu azınlığın, kendini koruyucu bazı haklar elde ederek Rumlarla bütünleşmesini öngörmektedir. Yüzümüze gülüşler, Avrupa Parlamentosunda “cemaat temsilcileri” ile görüşmeler, Rum’un oluruna tabi yardımlar bu açıdan yapılmaktadır.

Uzlaşmadan yana olduğumuzu kanıtlamak için bu değerlendirmeler karşısında gerekeni yapmıyoruz. Rumdan da ders almıyoruz. Onlar kadar çığırtkan olalım demiyorum; onlar gibi her yaprak kımıldadığında ortalığı velveleye verelim de demiyorum. Ancak Kıbrıs meselesi ile ilgilenen her makamın ve herkesin Annan Planına “evet” dediğimiz için bize giydirmeğe çalıştığı elbisenin vücudumuza uymadığını ve bunu asla kabul etmeyeceğimizi bilmesini sağlayacak kadar ses çıkaralım diyorum. Kısacası  iki eşit egemen halk, iki demokrasi, iki devlet esasına dayalı, garantilerin devam ettiği bir hal çaresinden başka bir formüle razı olmayacağımızı herkesin bilmesi gerekir. 

Rum liderliğinin son rezilliğine bakalım. Türk ve İngiliz Başbakanları bir protokol imzalamış; bu protokolde Türk toplumuna (halkına değil!) yardım öngörülmekte; protokolün bir yerinde de “KKTC’den bahsediliyor. Ortalık ayağa kaldırıldı. İngiltere’yi zayıf noktasından yakalamışlar üsleri tehdit ediyorlar. Günlerdir bu yaygara devam ediyor. İngiliz Yüksek Komiseri de derhal açıklama yapıyor ” vallahi biz siyaset değiştirmiş değiliz; KKTC denilen kuruluşu tanımadık, tanımayacağız, Kıbrıs’ta, sizi medeni Rum idaresini tanımaya devam edeceğiz diyor! Kıbrıs konusunda Garantör İngiltere üslerine zarar gelmesin diye ta başlangıçtan Garantörlüğüne yakışmayan zik-zaklar yapmıştır. Eli kanlı Rum idaresini “meşru hükümet” olarak tanımış olması ve bu hükümetin AB’ye üye olmaması için, 1960 Antlaşmalarının öngördüğü şekilde  vetosunu kullanmaması şikâyetler zincirimizin başlıca düğüm noktalarıdır. 43 yıldır Türk tarafına yapılmakta olan haksızlık Kıbrıs meselesini halledilmez hale getirmiştir. İngiltere ve ABD bu suçun altından kalkamayacaktır.
Rumların itirazları ve bu itirazlar karşısında İngiliz Yüksek Komiserinin açıklamaları ışığında bakıldığında bahis konusu protokolün “Annan Planına evet dememiz nedeniyle elde edilen bir ilerlemedir” şeklinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Tam aksine Rum’un yaygarası nedeniyle “Kıbrıs Türklerine” bireyler olarak veya “toplum” olarak yardıma bile etkin bir şekilde karışan bir “hükümet” peyda olmuştur ve İngiltere bu yüzsüzlere “sana ne oluyor be” diyemiyor, yaptığı açıklamalar ile protokolde Kıbrıs Türklerine atıfta bulunmanın hiçbir kıymeti kalmadığı görülüyor.  Bu da yetmedi Kıbrıs Rum idaresi İngiltere’nin karşısında, üsleri tehdit silâhını kullanmak suretiyle, kendini biraz daha emniyete almış oluyor.

Şimdi bu “hükümet” “kapıları açınız” diyor ve şartlarını sıralıyor. Kapıların etrafında Türk askeri, Türk polisi olmayacak! Annan Planına evet demekle nerelere geldik diyeceğimize, devletimize ve Türkiye’nin  Garantörlüğüne dört elle sarılalım.

Yazarın Diğer Yazıları