Teröristler konuşsun


Özgürlükten yararlanmak için ille de terörist ya da onun şakşakçısı olmak mı gerekiyor?

Ulusal yayın yapan televizyonlarda ya da gazetelerde ordu aleyhine konuşan tek bir emekli asker gördünüz mü?
Birinin bile terör örgütü lehine propaganda sayılabilecek sözler ettiğini duydunuz mu?
Yazdıkları kitaplarda, devletin terör politikasını küçük düşürebilecek tek bir satıra tanık oldunuz mu?
İyi de öyleyse neden asker-sivil iktidar; Dağlıca Baskını’ndan bu yana ısrarla emekli subayları susturmaya çalışıyor?
Neden bu konuda bu kadar ısrarcılar?
Ve ne oldu da en sonunda Milli Savunma Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nde üç maddelik bir değişiklik yaparak, emekli askerlerin konuşmasını yasa yoluyla önleme yoluna başvurdu?

* * *

Emekli askerleri bir kenara koyalım:
Bugüne kadar hangi ulusal kanal, ordumuzu zor duruma düşürebilecek yayın yaptı?
Eğer böyle bir yayın olduysa, ilgililer neden ellerindeki yasal yetkileri kullanmadı?
Bu sorulara yanıt verilemiyorsa, o zaman neden hükümet, RTÜK’e televizyon haberlerinin sınırları konusunda ek yetki veren yasa değişikliği için düğmeye bastı?
RTÜK’e bu yetki verilirse, halkın haber alma özgürlüğü, bir kamu kurumunun inisiyatifine bırakılmış olmayacak mı?
O kamusal kurum, (ihtimal bile vermek istemiyorum ama) bu yetkiyi “sansür mekanizması” olarak kullanmaya kalkışırsa ne olacak?

* * *


Sorulara devam:
Emekli subayların konuşmasından rahatsız olanlar, açık açık devlet ve ordu düşmanlığı yapan kanalları, gazeteleri ve internet sitelerini neden görmezden geliyorlar?
Örneğin bölücü örgütün borazanı olan ve bir çanak antenle neredeyse her evde izlenme olanağı bulunan Roj TV’yi susturmak için neden daha etkin yöntemlere başvurmuyorlar?
Türkiye’nin bölünmesini isteyen, teröristbaşını kahraman gibi gösteren bazı gazeteler ve dergiler hakkında neden yasal işlem başlatmıyorlar?
Hepsini boşverelim:
Bizzat terör örgütünün kendisine ve uzantılarına ait yüzlerce internet sitesine “erişim” i neden engellemiyorlar?
Eli kanlı katillerin bu televizyonda, dergilerde ve internet sitelerinde askerimizle, devletimizle dalga geçmesine seyirci kalıyorlar da yurtseverliklerinden hiç kimsenin kuşku duyamayacağı emekli askerleri ve ulusal kanalları neden cezalandırıyorlar? Ve son bir soru:
* Mustafa Mutlu / Vatan


Maktul nasıl katil oldu?
Ankara’da Bilindiğ gibi Milli Piyango Genel Müdürlüğü müessif bir cinayete sahne oldu. Genel Müdür İhya Balak, kurumun müfettişlerinden Ahmet Öztürk tarafından makamında kurşunlanarak öldürüldü. Genel Müdür’ün gözyaşlarıyla toprağa verildiğini bildiren Milliyet, cenaze haberini verirken maktul ile katili birbirine karıştırdı. Böyle olunca da cinayetin kurbanı Balak, “polis sorgusuna” (!) tutuldu. Sorgudaki tavırları şüpheli (!)bulundu . İşte Milliyet’in o haberi: MPİ’deki müfettişlik görevinden, kızak görev olarak nitelendirilen APK Uzmanlığı’na kaydırılmasının sorumlusu olarak gördüğü Balak’ı önceki gün makamında iki kurşunla öldüren Öztürk, tutuklanarak cezaevine konuldu. Emekliye ayrılmaya hazırlanan ve bu sürede çalışmamak için 20 günlük sağlık raporu alan Öztürk’ün, raporla birlikte psikiyatri servisine sevk kararı alması kuşkulara yol açtı.
Geçmişte bazı psikolojik rahatsızlıklar yaşadığı öne sürülen Balak, ilk sorgusunda, oturduğu semti ve bu semte hangi otobüsle gidildiğini bilmediğini söyledi. Sorulara çelişkili yanıtlar veren Balak’ın bu tavrı da kuşku yarattı. Kaynaklar, Balak’ın cinayeti işleme kararı aldıktan sonra, düşük bir ceza almak için akıl sağlığının yerinde olmadığını iddia etmeyi planlamış olabileceğini belirtti.


Onlar dağcı mı?
Başbakan Erdoğan’ın her sözü bir başka vecize... Son incisi: DTP’liler Parlamento dışı kalırlarsa dağa çıkarmış! Bu söz ayan beyan şu anlama geliyor:
 “Ya Parlamento’da yaptıklarına göz yumacağız ya da dağa çıkmalarını kabul edeceğiz.”
Yani... Sırf dağa çıkmasınlar diye bu kişilerin Anayasa’ya, yasalara aykırı tavırlar sergilemelerine göz yumacağız. Oysa Başbakan’ın DTP’lilere söylemesi gereken: “Göreviniz Anayasa’ya ve yasalara saygılı davranmaktır. Bunu kabul etmezseniz hukuki ve siyasi sonucuna katlanırsınız” gibi bir söz değil midir? Bu acizlikle nereye varılır?
* Melih Aşık / Milliyet

Türkiye Bağımsız Olabilir mi?
ABD’nin, İsrail’in, Derin Devlet’in siyaset ve stratejisinin esasları şunlardır: (1) Türkiye’deki etnik ve dinî grupları birbirine düşman etmek, düşürmek, birbirleriyle çekiştirip tepiştirmek ve bu esnada ülkeyi güzelce idare etmek. Türklerle Kürtlerin arasını açmak, Sünnîlerle Alevîleri zıt ve düşman kamplar haline getirmek. “Dincilerle” Lâikleri, sağcılarla solcuları, şucularla bucuları... (2) İslâmcı hareketin başına kendi işlerine gelen, kendilerine dolaylı şekilde de olsa hizmet edecek, Müslümanlığı mıncıklayacak, Müslümanları oyalayacak adamlar ve kadrolar getirmek... (3) Yine milliyetçi ve Türkçü hareketin başına da böyle adamlar ve kadrolar getirmek...
Bu siyaset ve strateji Türkiye’nin çok aleyhine olurmuş, ülkeyi böler, devleti sarsar, ileride iç savaşa yol açarmış, onların umurunda bile değildir. Zaten onlardan bazıları bundan yıllarca önce Antalya’da yapılan uluslararası bir toplantıda Türkiye’nin bölünmesine razı olmuşlardır.
Medyadaki manşetlere, haber ve yorumlara kesinlikle aldanmayın. Türkiye şu anda, eskiden olduğu gibi ABD ve İsrail yörüngesindedir.İsrail cumhurbaşkanı Peres ile Filistin sözde devletinin kukla başkanı Abbas’ın Ankara’da bir araya gelmeleri çok manidardır. Bu konuda fazla yazamıyorum, detaylara giremiyorum...
Avrupa Birliği üyesi bazı devletlerin de ülkemiz üzerinde çok ağır baskıları vardır.
ABD, İsrail, bazı ABdevletleri Türkiye’nin bölünmesi konusunda kesin kararlarını çoktan vermişlerdir.Bu hususta en ufak bir şüphesi olan çok büyük bir gaflet ve cehalet içindedir.
Bundan yirmi yıl önce “Türkiye bölünmek, parçalanmak isteniyor!..” deseydik bize deli derlerdi ve büyük tepki gösterirlerdi.
Bugün artık tehlike ile burun burunayız.
* Mehmet Şevket Eygi  / Milli Gazete

Yazarın Diğer Yazıları