Düşen uçakta değildim dostlar!

Başlık Karadeniz fıkrası gibi oldu! Öyle ya düşen uçakta olsam bu yazıyı nasıl yazacaktım? Yeniçağ’da bir ilânla bildirildiği gibi dün Isparta’da “Dünya Sistemi ve Türk Dünyası” konulu bir konferans verecektim. Daha önce Isparta’ya bir defa sivil bir defa da askeri uçakla uçmuştum. Her iki yolculukta da iniş sırasında uçağın geniş de olsa vadilerden geçmek zorunda kaldığını hatırlıyorum. Dolayısıyla Isparta Türk Ocağı Başkanı Dr. Levent Başyiğit bir ay önce arayıp konferans için davet ettiğinde aklıma ilk gelen bu yolculuklar olmuştu. Konferans tarihi 30 Kasım olarak belirlenmişti. Başyiğit arayıp, Isparta’ya haftada bir uçak olduğunu, onun da konferanstan bir gün önceye denk geldiğini söyledi. “Isparta uçağı ile gelmek isterim” dedim. Antalya üzerinden gelirsem oradan karşılanacağımı belirtti. Ben de “O halde geceyi İstanbul’da geçireyim. Sabah Antalya üzerinden geleyim” diye cevap verdim. Nitekim öyle oldu.

* * *

Rezervasyon bilgileri cep telefonuma gönderildiğinde biletin Atlas Jet’ten alındığını anladım. Atlas Jet’in kiraladığı 2 MD83 uçağıyla bir defa Trabzon’a gitmiştim. Pilotlar yabancıydı, bu yüzden tedirgin olmuştuk. Trabzon havaalanının da inişi zordur. Türk Hava Yolları pilotları bu zorluğu tecrübeleri ile hissettirmezler.
Her neyse, sabah havaalanına gideceğimden, günlük yazımı geceden yazmak için bilgisayarı açtım. Fakat üzerimde zaman baskısı olmadığı için İnternet’te çok oyalandım. O arada Isparta üzerinde bir uçağın kaybolduğu haberi sitelerde verilmeye başlandı. Sabah 05.15’e kadar televizyonlarda verilen son dakika haberlerini takip ettim. Sabah 07.15’de Isparta’dan Levent Başyiğit aradı. Uçak kazasından haberim olup olmadığını sordu. Ben de durumu anlattım. Kazadan dolayı konferansı ertelemek istediklerini söyledi. “İyi olur” diye cevap verdim. Levent Başyiğit, “geçmiş olsun” diyerek
kapattı.
15 dakika sonra yine telefon çaldı. Arayan Servet Kabaklı idi. “Şükürler olsun sesini duydum Arslan kardeşim” dedi ve birden boşandı. Ağlıyordu.. Kapattı. Tekrar aradı, “geçmiş olsun” dedi. “Sağol” dedim, Isparta’ya gideceğimi nereden bildiğini sordum. Gazetede ilân vardı ama bu saatte okumuş olamazdı. Meğer akşamdan bir İnternet mesajı ile haberi olmuş. Ve Isparta’ya haftada bir uçak olduğunu bildiğinden “Arslan da bu uçaktaydı herhalde?” diye düşünmüş.
Sonra Başyiğit tekrar aradı,
biletin ertelenmesi konusunda
bilgi verdi.
Biraz uyumak için telefonu kapattım. Gazetede arkadaşlar, Isparta’ya konferansa gideceğimi biliyordu. Antalya üzerinden gideceğimden haberleri yoktu. Dolayısıyla onları da bir telâş almış. Bir taraftan yolcu listesini takip ediyor diğer taraftan beni arıyorlarmış. Telefonumun kapalı olmasından endişe ediyorlarmış. Telefonu açtığımda hemen Bahri Yüzlüer, Ahmet Yabuloğlu ve Hasan Balaban aradı. “Geçmiş olsun” diyorlardı.
Telefon kapalı iken arayanların
listesi de kabarıktı.

* * *


Hani Yahya Kemal’in “Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor, Lakin vatandan ayrılışın ızdırabı zor” dediği gibi benim de ölümden bir korkum yok. Hepimiz bir gün öleceğiz. Türk Milleti’nin bağımsızlığını kaybettiği halde durumun farkında olmamasına üzülüyorum!
Necip Fazıl da “Büyük randevu, bilsem nerede, saat kaçta, Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta?” diye soruyor ya burada en azından tabut tahtasının henüz bir ağaç olduğuna dair bir kabul var. Daha kereste olacak, tabut olacak, epey zaman alır! Kimin ne kadar vakti var bilmiyoruz!
Isparta’daki kazada ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları